Hidayet KIRAN

Hidayet KIRAN

Bana cehennemi anlatmayın Ben oradan geliyorum (2)

Bir önceki yazımda Samandağ Belediyesine ait bir kültür merkezinde telsiz üssümüzü kurduğumuzu ve çalışmalara başladığımızı anlatmıştım.

Ertesi günü, yani depremin dördüncü günü, ben yine telsizin başında koordinasyon işlemini devam ederken içeri bir adam girdi. Bana şöyle bir baktı. Bir şey söylemeden ilerledi ve orada bulunan yetkililerle konuşmaya başladı. Merak edip bu kişinin kim olduğunu sormadım.

Arkasında bulunan bir kişi; “Iğdır Valimiz Sayın Hüseyin Engin Sarıibrahim. Hatay Samandağ’a koordinatör vali olarak atandı” şeklinde bizi bilgilendirdi. Sayın Vali, derhal bir koordinasyon kurulu oluşturarak çalışmalara başladı. Koordinasyon merkezi masası ile başında bulunduğum bizim telsiz koordinasyon masası yan yanaydı.

Vali Sayın Sarıibrahim, yetkililerden suyun elektriğin neden kesik olduğunu sordu. Alt yapının çöktüğü şeklinde cevap alınca biraz sinirlendi ve derhal açılması yönünde talimat verdi. Nasıl açılacağı konusunda alternatifleri de koordinasyon kurulu üyeleri ile paylaştı. Önce çöken yerlerdeki hatların yapılarak o kısma elektrik ve su verilmesini, daha sonra diğer kısımlarının onarılarak oralara da elektrik su verilmesi talimatını verdi.

Sayın Vali’nin kendinden emin ve kararlı tutumunu görünce, inisiyatif ve acil olarak doğru kararlar alabilme yeteneği olan kişilerin iyi bir yönetici olabileceğine hükmettim.

Enkaz yığınları arasında garibime giden bir olay

Sahada görevim olmadığı için arama ve kurtarma çalışmalarına katılamadım. Samandağ sokaklarında gezerken depremden sağ ve sağlıklı çıkan kişilerin bir kenarda oturduğuna ve çalışmalara hiç katılmadığına tanık oldum. Doğrusu bu durum benim garibime gitti. Çünkü enkaz altında kalanlar kendi yakınlarıydı. Ben olsam hiç beklemeden kurtarma çalışmalına katılırdım diye düşündüm. Ben böyle düşündüm ama tabi ki o insanların ne düşündüğünü, psikolojik durumlarını bilemem.

AFAD Müdürü “iletişim yok” deyince çok üzüldüm

Ben yine telsiz ile koordinasyonu sağlarken, beni fark etmeyen AFAD Uşak İl Müdürü olarak yeni atanan Sayın Burak Edin, kriz masasında bulunanlara iletesimin bulunmadığını, ekipler arasında kopukluklar olduğu yönünde bir şeyler söylüyordu.

Sayı Edin’in bu sözleri beni çok üzmüştü. Çünkü orada bin bir emekle bir telsizle haberleşme sistemi kurmuş ve arama kurtarma grupları ile koordinasyon merkezi arasında mükemmel bir iletişim merkezi kurmuştuk. Hatta Koordinatör Valimiz Sayın Hüseyin Engin Sarıibrahim’in övgülerine bile mazhar olmuştuk.

Dayanamadım. Sayın Edin’e bunları anlattım. “O da “Bilmiyordum” dedi. Mesele kapanmış oldu.

Soğukta çıplak kaldı

Beni hayrete düşüren ve hayranlık uyandıran bir başka olay daha yaşadım. Uşak’tan gelen tüm ekipler Samandağ ilçesinde görevlendirilmişti. Uşak’tan gelen bir AFAD gönüllüsü kurtarma çalışmaları sırasında öyle bir şey yaptı ki….

Gerçi bunu birçok kurtarma görevlisi yapıyordu. Enkaz altında küçük bir çocuk bulunduğu saptandı. Çocuğa ulaşmak için çok küçük bir delik vardı. Normal fizikli bir insanın o delikten girip çocuğa ulaşması çok zordu.

Uşak’tan gelen AFAD gönüllü arkadaşımız delikten geçebilmek için o soğuk havaya rağmen tamamen soyundu. Bir tek altında bir iç çamaşırı kaldı. Arkadaş o haliyle o küçücük delikten girdi ve çocuğu alıp dışarı çıkardı. Bu olay da benim için unutulmaz bir olay olarak hafızamda yer etti.

Milyonlarca Dolar ve mücevherata ne oldu?

Yağma olayına karışan soysuzlara karşı halkın ve güvenlik güçlerimizin tepkilerini eminim birçoğunuz izlemiştir. Onun için yağma olaylarına girmeyeceğim. Hatta tam tersi ve umutlarımızı yeşerten güzel olaylar da yaşanmadı değil.

Haberlerde izlemişinizdir. Bir kurtarma görevlisi içerisinde 4 milyon Dolar bulunan bir çanta bulmuş ve bu çantayı kuruşuna dokunmadan kriz masasına teslim etmişti. Uşak’tan gelen bir gönüllü arkadaşımız da içerisinde 1200 dolar, çok sayıda altın ve yüzük gibi mücevherat dolu bir çanta buldu ve o da çantayı yetkililere teslim etti.

Samandağ sokakları ceset ve ölüm kokuyordu

Dışarı çıkabildiğim ender anlardan birinde sokaklarda dolaşırken burnuma bir insanı bayıltacak kadar kötü kokular geldi. Bu çirkin ve pis kokunun ne olduğunu başta anlayamamıştım. Meğer enkaz altında yaşamını yitiren canlarımızın cesetlerinin kokusuymuş.

Samandağ ilçesinin sokakları ölüm kokuyordu. Burnuma çarpan o kötü kokular aslında ölümün kokusuydu. Enkaz altına giren kurtarma ekibi mensuplarının da bu kokudan hafif bir zehirlenme yaşadıkları da açıkça görülüyordu. Ölümün kanat çırptığı sokaklarda duyulan ölüm kokusu enkaz altındakileri de enkaz üstündekileri de olumsuz etkilemişti.

Yüzüme çarptığım soğuk suyun bile büyük bir nimet olduğunu keşfettim

Biz, Uşak TRAC ekibi arak kendi telsiz tesisatımızı kurmuş, ilçede 5 kişi ile iletişimi mükemmel bir şekilde sağlamıştık. Vali Sayın Hüseyin Engin Sarıibrahim de bizim çalışmamızdan duyduğu memnuniyeti defalarca bize bildirmişti.

Tekirdağ TRAC ekibi de Samandağ’a gelince biz nöbeti onlara devredip ayrılmak istedik. Sayın Valimiz, ayrılmamıza pek gönüllü olmasa da orada herkesle helalleşip ayrıldık.

Günlük yaşamımızda önemsiz gördüğümüz her şeyin aslında ne kadar önemli olduğunu büyük felaketler karşısında kavrayabiliyorsunuz. Örneğin, ilk gittiğimiz günlerde sular kesik olduğu için tuvalet ihtiyacımızı görebilmek için küçük pet su şişelerini kullanıyorduk. Başka su bulamıyorduk. Samandağ ilçesinde kaldığımız 4 gün içerisinde bir kez bile yüzümüzü yıkama olanağımız olmadı. Dönüş yolunda Adana’da yüzümüze çarptığımız suyun serinliğini hissedince, elimizi yüzümüzü yıkamanın bile bizlere Allah’ın büyük bir lütfu olduğunu acı bir şekilde öğrenmiş olduk.

Onları deprem bölgesinde görmek bizim için büyük bir moral oldu

Deprem bölgesinde Belediye Başkanımız Sayın Mehmet Çakın’ı yardımcıları Sayın Zeynep Ceylaner’i ve Sayın Hikmet Kahraman’ı AK Parti Uşak İl Başkanı Sayın Fahrettin Tuğrul’u, Merkez İlçe Başkanı Sayın Mehmet Bayer’i, Uşak belediyesi halkla İlişkiler Müdürü Sayın Ahmet Oğuz’u ve de diğer il müdürlerimizi görmek bizim moral ve motivasyonumuz yükselten en önemli unsurların başında geldi.

Uşak’tan gelen ekipler, kimi arama ve kurtarma çalışmalarına destek veriyor, kimi yardım malzemesi dağıtıyor, kimi de kurdukları seyyar mutfaklarda çorba pişirip dağıtıyordu.

Uşak olarak görevlendirildiğimiz Hatay ilinin Samandağ ilçesinde hep birlikte bir destan yazdık.

“Bu neyin destanı?” diye soracak olursanız, büyük felaketler karşısında dayanışmanın, kardeşliğin, insan yaşamına verilen değerin, disiplinli olmanın, işini en iyi şekilde yerine getirmenin destanıdır bu” derim…

Deprem bölgesinde 4 gün yaşadık. Bir cana umut olmak için günde 3-4 saat uyku ile ayakta kaldık. Sonunda memleketimize döndük.

Bu yaşanmışlıkların sonucunda neler hissediyorum?

“Kocaman bir hiçlik” duygularım nötrleşmiş. Sanki tüm bunları hiç yaşamamışım da uyurken korkunç bir kâbus görmüşümde ateşler çerisinde uyanmışım.  

Ama burnumdan hiç gitmeyen o ceset kokuları bu acı gerçeği unutmamam izin vermiyor. Ne kadar unutmaya çalışsam da beynim uyuşmuş olsa da ölümün o kokusu buna fırsat vermiyor.

Samandağ’da ve diğer deprem bölgesinde kim bilir, gelinlik giymek isteyen kaç genç kızımızın, mutlu yuva kurmak isteyen kaç oğlumuzun, büyüyünce iyi bir insan olmak isteyen kaç bebeğimizin hayalleri ve umutları enkaz altında kaldı?

Şu an tek istediğim; bu acı yaşanmışlıkları sanki hiç yaşamamışım gibi unutmak…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hidayet KIRAN Arşivi