Salih Kılınç

Salih Kılınç

Hastane Olmuş Çilehane (5)

Bozuk düzende sağlam çark olmaz”

(Pir Sultan Abdal)

Aslında Uşak Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile ilgili yazımı 4 bölümde bitirmiştim. Ama bir de madalyonun öbür yüzünü çevirdim. Tanıdığım doktor, sağlık emekçisi kimi görmüşsem ayaküstü soru yağmuruna tuttum. Numarası olanları tek tek arayarak konuştum. Onların dertlerini de buradan sizlere duyurmak istedim.

En son yazacağımı en baştan söyleyeyim; Bu konuşmalardan şunu çıkardım: “Evet hastane olmuş çilehane. Uşak halkı sağlık hizmeti almakta çok çile çekiyor. Ancak asıl çileyi çeken doktorlar ve diğer sağlık emekçileri olmuş.

Maaşları yoksulluk sınırının altında. Her gün can korkusu ile yaşıyorlar. Kimseye yaranamıyorlar. Maddi manevi tamamen çökmüş durumdalar. Bir doktor; “Küçük kızım özenir de doktor olur diye ona oyuncak doktor seti bile almıyorum. Çünkü doktor olmasını istemiyorum” diyor.

Ne kadar acı bir şey değil mi? 10 yıllık doktor, çocuğu doktor olmasın diye çabalıyor. Eskiden “Kızımızı ne doktorlar istedi” diye birbirimize hava atardık. Şimdilerde neredeyse, “Neme lazım kızımız genç yaşta dul falan kalır” korkusu ile doktora kız vermek bile istemez hale geldik. Zaten aldıkları da üç kuruş para…

“Giderlerse gitsinler” diyerek iyice önemsizleştirilen, halkın gözünde küçük düşürülen doktorlar da gidiyor zaten.

Geçen yıl, yurt dışında çalışabilmek için TTB'den belge talep eden doktor sayısı toplam 1405 olurken, 2022'nin henüz ilk 5 ayında bu sayı 945'e ulaşmış durumda. Haziran ayı itibariyle de bini geçmesi bekleniyor. Yıl sonunda ise tarihi rekor kırarak 2000'e ulaşabileceği tahmin ediliyor.

Ve “Giderlerse gitsinler” dediğimiz doktorlar gidiyor artık….

Nesini söyleyim canım efendim:

Gayrı düzen tutmaz telimiz bizim

Arzuhal eylesem deftere sığmaz

Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim

(Aşık Serdari)

Dönelim Uşak Eğitim ve Araştırma Hastanesi doktorlarına:

Yapmış olduğum araştırmama göre: Görüntüleme merkezinde 9 uzman doktor çalışması gerekirken, doktorların ayrılması ile 4 kişiye düşmüş. Yarı yarıya eksik olunca, vatandaşa 6 ay sonrasına gün veriliyor. Ölme eşeğim ölme misali. Bahar gelirse yonca yersin.

Kadrosu yarı yarıya eksilen görüntüleme merkezi buna rağmen görüntüleme isteklerinin yüzde 76’sını karşılayabiliyor. Tabi 6 ay sonrasına gün verilen yüzde 34’lük halk isyan ediyor.

Gelelim kuş mu dur, balık mıdır? Ne olduğunu bir türlü anlayamadığımız Uşak Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin en önemli ve hayati bölümüne: Evet doğru tahmin ettiniz. Acil serviste de işler hiç de yolunda gitmiyor.

Sadece 4 uzman ve 3 pratisyen doktorla 24 saat can kurtarmaya çalışıyorlar. Kazası var, belası var, alkoliği, hapçısı, istediği branştan randevu olmadığı için acilden sevk olamaya gelen uyanık hastalar. Sevk etmeyince de çıngar çıkaran var. Birisi bir kavgaya karışmış. Genç bir çocuk her yeri kan revan içerisinde. Acil ekipleri, genç çocuğun yaşamını kurtarmak için kanamayı durdurmaya çalışıyor ve yaralı genci acil olarak röntgen görüntülemeye sevk ediyor. Film geliyor ve genç doktor filme baktığında dehşet içerisinde kalıyor.

Görüntülerde yaralı ve kendini bilmez halde yatan gencin bacağının yanında, pantolonun içinde döner bıçağı veya eski yeniçeri palasına benzer kocaman bir kesici ve delici bir cisim görünmektedir.

Kadro yetersizliğinden aylık nöbet listesi bile yapamamaktan yakınıyorlar. Doğru dürüst eve gidemediklerinden çocuklarını eşlerini bile göremediklerini söylüyorlar. Acil doktorların çocukları, televizyonlarda şiddet gören ve saldırıya uğrayan doktor haberlerini izledikçe, babalarına işlerine gitmemeleri için yalvarıyorlarmış.

Doğrudur. Doktorlar omuzlarına yüklenen bu ağır yük karşısında tahammülsüzleşerek sinirlerini halktan çıkarıyorlar. Doktorlar omuzlarındaki bu yüke rağmen işlerini en iyi şekilde yapmaya çalışırken karşılığında maddi ve manevi doyum yaşayamıyorlar. Hekimlerin halkın karşısında değil, halkın içinden çıkan insanlar olduğunu unutmamalıyız.

Görüştüğüm hekim ve sağlık emekçileri önceki yazım için bana çok kırılmışlar. Gönüllerini almaya çalıştık. Meramımızım anlattık ve her konuda anlaştık. Gözlemlediğim kadarıyla onları asıl üzen ve inciten şey, sizlerden gelen, lanet okuyan ve aşağılayan yorumlar olmuş.

Yapılan işi eleştirmek, sağlık hizmeti alamadığımız için üzüntü ve öfkelerimizi ifade etmek hepimizin en doğal hakkıdır. Ama karşımızdaki doktor ya da sıradan bir insan kim olursa olsun, kimsenin bir diğer insanı aşağılamaya hakaret etmeye hakkımız olmadığını düşünüyorum.

“Mevcut sistem doktorları ve sağlık çalışanlarını halk ile karşı karşıya getiriyor”

Ben burada sözü savunmaya yani doktorlar ve sağlık emekçilerine bırakmak istiyorum. Bakalım onlar ne diyor?

“Bu sistemi düzeltebilecek yoluna koyabilecek merciler doktorlar değildir. Hasta ve hasta yakınlarının müracaatı daha önemlidir.

Sistemin içinde canla başla boğuşuyoruz. Sistemdeki aksaklık doktorun çözebileceği bir problem değildir. Eksik poliklinikte ki doktorları suçlayamayız. Giden hekimlerin mazereti büyüktür. Yaşadıkları baskıya dayanamıyor ve kaçıp gitmek zorunda kalıyorlar. Keyiften değil. Artan şiddet ve toleranssızlık bizi mesleği bırakmaya zorluyor.

‘’Hasta ve hekimi hısım durumuna düşürmesinler.’’

‘’Zor şartlarda bu mesleği yapıp kolay eleştirilince çok üzülüyoruz.’’

‘’Bizim cebimizde silah yok. Bize ne yapsalar kar görüyorlar.’’

‘’Biz bütün insanlara çiçek uzatıyoruz. Lütfen bize silah doğrultmayın.’’

’Bizim işimiz ölüm ile kalım arasında’’

‘’EYT yasasını bekliyoruz, ilk fırsatta gitmek istiyoruz.’’

‘’Poliklinik sistemi tıkalı olduğu için insanlar açığı acilden kapamak istiyorlar.’’

Hekimler gelmek istemiyor. Herkes kaçıyor. Acilden çalışmak kolay değil. Bu Uşak ile ilgili bir problem değil. Global bir sıkıntı. Sistem 3 dakikada bir randevu veriyor ve biz yetişemiyoruz. Hastayla yeterince ilgilenemeyip, yeteri kadar derdini dinleyemiyoruz. Bize hastayı anlama zamanı ve fırsatı vermiyorlar. 3 dakikada bir yaptığımız randevu sağlıklı olmuyor. 3 dakika da bir risk alıyoruz.

‘’Yoksulluk sınırı altında maaş alıyoruz.’’

’Aldığımız risk aldığımız maaşa değmiyor.’’

‘’Kadın doğum ile gelin başı yapan kuaförün parası aynı.’’

  1. maaşı eleştiriliyor, ama bizim bu çalışma standartları karşısında aldığımız maaş bizi tatmin etmiyor. Bizdeki çaresizlik şu; Okuduğumuz emek ettiğimiz 10 yılı çöpe atmamak için bu çileye katlanıyoruz. Çalışma şartları çok zor, kolumuzla serum ile çalıştığımız günler oluyor, hekim çalışmaya çalışıyor.

Bu hengamenin ödülü yok, hastaya bakmamanın cezası çok.

Sistem iflasın eşiğinde gidiyor. Doktorun üzerinden sistemi oturtmaya çalışıyorlar. ‘’En fazla doktor açığı olan yılı yaşıyoruz.’’ Yoğun bakım yetmiyor, özel hastane kapatıldıktan sonra çok zorlaştı işimiz.

Acilde görev yapan genç pratisyen doktorlar, burada yaşadıkları, sözlü, fiziksel şiddet idari baskı karşısında dayanamadıkları için gidiyorlar. Okuyup insanlara faydalı olmaya çalışıyoruz. Pandemi döneminde Türk doktorlarının bu kadar iyi dayanabilmesinin sebebi, bu yoğun sisteme alışık olmasıydı. Zaten doktorlarımız normal çalışma standartlarının çok fazla üstünde çalıştıkları için yoğun çalışma temposuna ayak uydurdular. Ben kendimi unutuyorum, bu çark dönsün diye. Nöbet listesi için ekstradan çalışıyoruz. Karşılığını alamıyoruz. Saatlik nöbet ücretimiz çok düşük. Biz kendi çarkımızı döndüremiyoruz.

‘’Siyasetçiler doktora değil hastaya yaranmak istiyorlar’’

Bundan 2 yıl evvel basında yaşlı bir amcanın acil serviste unutulduğu için vefat ettiği yönünde bir haber çıktı. Tamamen yalan bir haberdi. Bu haberle insanlarımızın öfkesi ve nefreti üzerimize püskürtüldü. Aslında o amcaya kimse sahip çıkmadığı için acilde kalmıştı. Biz sahip çıkıp ilgilendik. Gece uyurken vefat etmiş. Gözümüz gibi baktığımız amcanın vefatından da bizi suçladılar. Bu tür yalan haberler de bizleri derinden yaralıyor. Vatandaşlarla iletişim kuramıyoruz, derdimizi bilmiyorlar.

Eskiden acil serviste sırada yaşlı biri oldu mu insanlar; ‘’Amca yaşlı onu öne alın” derdi. Şimdi bu güzellikleri maalesef göremiyoruz. Eskiden yardım beklenen insandık, şimdi biri merdivenden düşse iten bizmişiz muamelesi görüyoruz’. Korkumuzdan hastanın vefat ettiğini yakınlarına açıklayamıyoruz.

İçeri giren hasta yakınının üzerinde ne olduğunu bilmediğimiz için korkuyoruz. Hiç bir tedbir yok. Siyasetçiler halka yaranmak için çabalıyor. Bizim sorunlarımıza kulak tıkıyor.

‘’ İşimiz yaptığımız için ölüm riski yaşıyoruz’’

‘Ailemiz sürekli diken üstünde. kızım nöbete kaldığım da korktuğunu söyleyerek işe gitmemi istemiyor. Çocuklarımızın psikolojisi bozuluyor. Şiddet gün geçtikçe yasal hale geliyor.

‘’Doktoru eğitmeye hoca lazım’’ Tıp öğrencilerini geliştirmeye ortam ve hoca yok. Üniversitede ki hocalar öğrencileri yetiştiremiyor.

Sistemde problem var, biz devlet hastanesi personelleriyiz. Uşak’ta bir tane daha hastaneye ihtiyaç var. 2. Basamak hastane, ara hastane ile bu problemler halledilebilir. Yükümüz hafifleyebilir.

“Filler tepişiyor biz altta kalıyoruz”

Hastaneyle ilgili haber paylaşımlarınıza çok üzülüyorum. Bizler it gibi çalışırken, tepişen fillerin altında kalan yine biz oluyoruz. Sonra fillerden biri çıkıp diyor ki; Randevu alamıyorsunuz çünkü doktorlar çalışmıyor. Hiçbir kere sordunuz mu imza atmayan hocalara; "Yahu Hocam sen 40 yıllık hekimsin 30 yıllık hocasın neden imza atmadın hastaneye?" Bir sorun bakalım,

Biliyor musunuz imza atmayan hocalar imza atmadıkları her ayda 12bin TL zarar ediyorlar. Bu adamlar acaba neyin düzeltilmesi için imza atmıyorlar. Bu kadar önemli ne olabilir ki?

Seslerini duyurmak için ayda 10-15 bin lirayı gözden çıkarsınlar. Size çok mu basit geliyor 5 tane hocanın imza atmamış olması?

Bu arada araştırırsanız; Bu 5 hoca Avrupa’da en çok bilimsel yayın çıkaran öğretim üyeleri listesine Uşak’tan girebilen 8 öğretim üyesinden 5'i dir.”

Hastanenin bilgi işlem, yemekhane, temizlik işleri diğer birimlerinde çalışan sağlık emekçileri de canlarından bezdiklerini belirterek şunları söylüyor:

“Bizler, 2018 yılında çıkarılan taşeron işçilerin kamuda çalıştırılması ile ilgili yasal düzenlemelerle kamu çalışanı sayıldık. Sayıldık diyoruz. Hiçbir zaman kamu çalışanı olamadık. Maaşlarımız hiçbir zaman diğer kamu çalışanlarıyla bir olmadı. Çalışma koşullarımızda bir değil.

2018 yılından bu yana hastanede çalışan bir arkadaşımız emekli oldu veya işten ayrıldı. Yerleri dolmadığı için bizlerde üç kişinin yaptığı işi tek kişi olarak yapmaya başladık. Üzerimizde baskı her geçen gün artmakta. Amirlerimiz yetişemediğimiz işlerden bizi sorumlu tutuyor. Bu da üzerimizde mobing etkisi yaratıyor.

Bu durum, aile ilişkilerimizi, hasta ve hasta yakınlarımızı olumsuz etkiliyor. Kendimizi sürekli baskı altında hissediyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Salih Kılınç Arşivi