Uşak’ın sağlıkla sınavı ve Uşaklının çilesi
Sabah bu köşede “Sayın Vekiller! Bari yazı tura atın da bizde rahat edelim sizde” başlıklı yazım yayınlanınca yazıda adı geçenlere cevap hakkı doğdu ve sizlerden gelen taze bilgiler ve yorumlarda bu yazımın devamını yazmak gerekti.
Öncelikle bir önceki yazımda; Uşak özelinde dekan seçimi yüzünden iki Saygıdeğer vekilimizin anlaşamadığını, bu yüzden de doktor bulunmadığı yönünde bir şeyler yazmıştım.
Yazım yayınlandıktan yaklaşık 2 saat kadar sonra AK Parti Uşak Milletvekili Sayın İsmail Güneş aradı. Sayın Güneş’i vekil olmadan önce de çok severdim. Şimdi daha çok seviyorum. Sitemizi takip eder, hiç komplekse kapılmadan eleştirileri kabul eder. Yanlışsa bütün nezaketi ile düzeltmeye çalışır. İşte bu nezaketinden ve demokratik tutumundan dolayı gerçekten Uşak’ta en beğendiğim siyasetçidir.
Sayın Güneş telefonla beni aradı ve hoş beşten sonra konu ile ilgili aynen şunları söyledi:
“Salih Kardeşim, Mehmet Altay vekilimle benim dekan çekişmesi yüzünden hastanede doktor kalmadığını iddia etmişsin. Böyle bir olay yok. Sayın Altay da ben de Uşak için gece gündüz çalışıyoruz. Uşak Tıp Fakültesi’ne dekan atamak Uşak Üniversitesi Rektörünün işidir. Biz Sayın Rektörün işine hiçbir zaman karışmayız. Uşak ve Uşaklı için kim daha iyi hizmet edecekse göreve o kişi atansın.”
Sayın Güneş’in bu samimi içten açıklamaları için de ayrıca teşekkür ederim. Her zaman içinden geldiği gibi samimi konuşur. Bu yüzden de kendilerini severim ve takdir ederim. Bu arada Sayın Güneş de Covid-19 illetine yakalanmış. Neyse ki sağ salim atlatmış. Kendisine geçmiş olsun der acil şifalar dilerim.
Tabi, Sayın Güneş’in samimi açıklamaları ya da Sayın Altay ile dekan atama çekişmesine girmemiş olmaması Uşaklıları sağlık hizmetleri alamadığı gerçeğini değiştirmiyor ve çektiği sıkıntıları gideremiyor.
“Uşaklı” rumuzuyla yorum yapan bir okurumuz; 7-8 hocanın sözleşme imzalamaması öncesinde de bu sorunların yaşandığına dikkat çekerek;
“Sorunun temelinde Eğitim ve araştırma hastanesi olmasını takiben oluşan döner sermaye dengesizliğidir. Üniversite elemanları az hasta bakıp çok döner sermaye alınca ve dahi rektörüne kadar döner sermaye dağılıp normal bir uzman doktora düşen para azalınca kimse burada kalmak istemedi” yorumunda bulundu.
“Uşaklı” bir diğer gerekçe olarak, hastanede doktorundan hemşiresine, oluşan bu maaş farkı ve çift başlılık gerilime yol açtı ve iş barışından bozulduğundan bahsediyor.
Dekanlık konusunun da tartışılsın tartışılmasın hastanede sıkıntıya sebep olduğunu belirten okurumuz, mekanizmanın akademik ve eğitim cephesi başsız kaldığını öne sürüyor.
Uşaklı; “Hastanedeki maaş azlığı ve ast-üst ilişkisi gibi sorunlar sebebiyle gelen doktorlar bu hastanede kalmak istememekte ya tayin istemekte ya da güler yüz göstererek hasta toplamakta bir iki seneye çok güzel maaşlara özel hastanelere transfer olmaktadırlar, tabi hastaları ile. Özel hastane pek tabi ki doktorun popülaritesine önem vermektedir. Getireceği her bir hasta özel hastane için para demektir” diyerek eleştirilerine son veriyor.
Sağlık Bakanı “Yüzünüze gözünüze bulaştırmayın” diyor ya bulaştı bile
Haa. Birde şu konu var: Ne derece doğru bilmiyorum, ama dayak yedikleri, sürüldükleri, üç kuruş maaşa çalıştıkları yetmiyormuş gibi, doktorundan hemşerisine, temizlikçisinden güvenlikçisine yaklaşık 300 sağlık emekçisi covid-19’a yakalandığı sağlık camiasında konuşuluyor. Bunun da en az 300 kişinin temaslı olduğu gerekçesi ile çalıştırılmadığını düşünün. Kalan personelle artık ne kadar hizmet verebilirlerse…
Sonuçta:
Ölümcül hastalar bile kontrol amaçlı randevu alamıyorlar.
Tahlil, görüntüleme, vb. gibi hizmetler aylarca sonra verilebiliyor.
Parası olan özel hastanede sağlık hizmeti almaya çalışmakta, Uşak’ın tek özel hastanesi de yoğunluktan dolayı zaman zaman sağlık hizmeti vermekte sıkıntı yaşamaktadır.
Uşak’ta sağlıkta açılan bu yara kangren olmuştur. Derhal cerrahi bir müdahale gerekmektedir.
Sorunu çözmesi gereken sorumlu, yetkili kim varsa; 3 maymunu oynamayı bırakıp derhal harekete geçmek zorundadır.
Yoksa hasta mevta olmak üzeredir.
Tıp fakültesi dekanı, hastanede çalışmayı uygun görmeyip sadece akademik çalışma ve öğrenci eğitimi ile uğraşan 8 hoca, ne yeni hastane bunlar mevcut randevu bulamama veya kötü hizmet kalitesinin sebepleri değil. Tespit yanlış olursa çözüm hiç olmaz. Seçilecek Dekanın veya öğretim uysei hocalarin hastanede hiçbir yetkileri yok. Hastane başhekimliğe ve il sağlık mdlüğüne bağlı hizmet ediyor. Her türlü plan programı başhekim ve yardımcıları yapıyor. Ancak hekim yoksa başhekim ne yapsın? Sorulacak doğru soru ya bu hekimler neden Uşak'ta durmuyor? Neden özele geçiyor? Neyi beğenmiyorlar? Nasıl çalışıyorlar ne gibi riskleri var da gelirleri %60 azalmasını göze alarak sözleşme imzalamiyorlar? Sözleşme imzalamayan hocalar evet doğru duydunuz gelirlerinin %60'ından vaz geçmiş oluyorlar.. Peki neden? Sn Kemal Öztürk Habertürk gazetesi yazarı bir yazı dizisi başlattı dün. 5 gün sürecek.. Hekimlik değersizlestirildi. Dövüldüler, sövüldüler, tehditsiz bir nöbet geçirmiyorlar, yoğun çalışma koşulları, düşük maaşlar, düşük emeklilik geliri, idari baskılar, Sabine canı sikilanın yazdığı şikayetler, hergün artan davalar, daha dün hastanenin 2 hekimi kalmış bir bölümündeki 2 uzmanından birine 550 bintl lik tazminat davası açıldı.. Sayısız maddi+manevi davalar... Üniversiteden mezun olup diplomasını alamayan tek meslek grubu HEKİMLER. 600 gün mecburi hizmeti yapmadan doktor unvanı alamiyorusunuz. Özelde, yurtdışında bile hekimlik yapamıyorsunuz. 4-6 sene iğrenç şartlarda asistanlık yapıp uzman oluyorsunuz. Asistan hekim maaşları hemşirelere düşük. Uzman olunca gebe 600 gün mecburi hizmet. Erkeksen askerliği var. Bir de nefroloji gastroloji endokrinoloji gibi yan dal uzmanlığı icin 3 sene daha asistanlık yapıp gene mecburiye gidiyorsunuz. Tek nefrolog 24 saat 30 gün icapçı nöbetçi. Tek hatasında hemen mahkeme. Kölelik bile daha şereflidir şuanki hekimlikten... Özel hastanelerin doktor kadrolarını bakanlık belirliyor. Gazetelerde satılık doktor kadroları ilanları boy boy... Muayenehanede serbest hekimlik yapmak isteseniz SGK yazdığınız reçeteyi ettiğiniz hastanın muayene ücretini ödemiyor. Neden hekimler özel hastanelere ucuz işgücü olsun diye... Özeller zorunlu şirket kurdurtuyor doktorlara... Ben senin şirketinden hizmet alıyorum diyor. Sgkni, kdvni, kurumlar vergini kendin ödüyorsun. Mahkemelik olursan benim personelin degil ben ondan hizmet alıyorum diyip siyriliyor işin içinden. Her hekim kasko gibi zoru ki sigorta yaptırmak zorunda. Senelik 800, 600,400 TL gibi ödeme yapıyor branşın tehlikesine göre. Mesela bir kadın doğum Dr u dava edilirse ve kaybederse 800 bin TL si bu doktor kaskosundan davacıya ödeniyor. 2 milyon TL lik dava açıldı. Kaybettin 800 ü kaskoda kalan 1.2 milyon TL'si doktorun baktı. Evi arabası neyi varsa satılıp tahsil ediliyor... Bu şartlarda afedersin eşek olsa 40 gün dayak atsan gene calistiramazsin. Covidden olen, hasta olanlari saymıyorum bile... İstanbul'da herkese kar tatili hekimler hariç diye valilikler utanmadan yazı yazıyor.. Niye tatil kar bele kadar da ondan. Peki doktor nasıl gidecek işine? Halkin hicbirsey umrunda değil, siyasiler hekimliğin paramparça edilmesini seyrediyor, zevk duyuyor. Sosyal medya mesajlarına bakın hep hekimi suçlayan, aşağılayan, şiddeti hakettiğini ima eden mesajlar... Ne yazıkki basın mensupları, yazarlar ise sistemden durumdan cahil kalmışlar.. 2 klişe söz ile günü kurtarma derdinde herkes.. derinlemesine araştırma konuyu tüm boyutlarıyla dinleme sıfır. Herkes masa başından ahkam keser olmuş... Yazik.. En büyük bedduamiz bize bunları reva gören kim varsa "Allah onların çocuklarını inşAllah DOKTOR yapsın" bu çok ağır bir beddua ama anlayana...
Saygılar
Sevgili Cevdet DURAN Bey,
Yazının başından sonuna kadar her kelimesinin altına imzamı atarım. Sizlerin çektiği sıkıntıları halkın bilmemesi kadar doğal birşey yok. Lakin genelde sizlerden değil de uzman doktor arkadaşlarımızdan halkın isteği sadece güler yüzlü bir sağlık hizmeti.
Biz doğru gördüklerimizi takdir, yanlış gördüğümüz şeyleri de tenkid ediyoruz. Kimse kimsenin yediğini içtiğini haram etmek haddi değil. Zaten o tip konuşanlara cevap bile vermiyoruz, siz de onları kale almayın. Herkes yaşadığını bilir, hekim arkadaşların da -tüm meslek sıkıntılarına rağmen- hasta ile ilgilenen de var, hastalara tepeden bakıp onları azarlayan da var.
Ama dönüp dolaşıp geldiğimiz ortak nokta şu ki: "Uşak zarar görüyor, Uşaklı zarar görüyor"
Allah herkesin yar ve yardımcısı olsun.
Herkese sağlıklı günler dilerim.
Yorumlarınızın tamamını okudum, duyarlılığınız için teşekkürler. Lakin bazı noktaları açığa kavuşturmamız gerekmekte.
Öncelikle mesleğinizin itibarsızlaştırıldığından bahsetmişsiniz. Cevap olarak deriz ki: Halkımız nezdinde saygın konumunu her daim koruyan ve korumaya da devam eden bir meslektir doktorluk. Dönem dönem ya da bireysel uygulanan politikalar bu halk nezdinde bu itibarı zedelemedi ve de zedelemez. Halkımız bilir ki: vazifeler içinde en kıymettar, hayata hizmettir.
İkinci olarak mesleğinizin zorluğundan, maddi manevi risklerinden bahsetmişsiniz. Cevap olarak deriz ki: Her mesleğin riskleri vardır. Lakin bu riskler ve mesleğin zorluğu başka insanlara tahakkümü haklı göstermez. Doktorluk mesleği zordur, eyvAllah. Lakin bu zorluk sebebiyle hastaya ya da yanında size karşı el pençe divan durmuş hasta yakınına doktorun hakaret etme hakkını doğurmaz.
Üçüncüsü: özel şirketlerin size uyguladıkları kötü politikalardan bahsediyorsunuz. Tam biz de buradayız, Uşak Eğitim ve Araştırma Hastanesinde sağlıkçılar tarafından bize uygulanan kötü muamelelerden bahsediyoruz. Lakin aramızda önemli bir fark var ki: siz menfaatiniz icabı tercihen özel hastaneye giderken, gariban halk mecburen devlet teşebbüsü hastaneye gitmekte.
Dördüncüsü erkekseniz askerlik ve zorunluluğu ve doktorların kar tatilinden muafiyet konusuna değinmişsiniz. Cevaben deriz ki: Bu ülkede "Sağlıklı her Türk erkeği askere gitmek zorundadır", yani "Sağlıkçı her Türk erkeği askere gitmek zorundadır", değildir. Kar tatilinde ise birçok meslek grubu hariç tutulmuştur. İstanbul Valisinin açıklaması: “Kötü hava koşulları nedeniyle; kurumlarımızca zorunlu hizmetlerin yürütülmesi ve asgari seviyede personel bulundurulması kaydıyla; güvenlik, sağlık ve ulaşım hizmetleri dışında kamuda görevli memur, işçi ve diğer personel 25 Ocak 2022 Salı günü tam gün idari izinli sayılacaklardır” Yani hariç meslekler Güvenlik (Polis, jandarma, bekçi, özel güvenlik vb.), Sağlık (malum), ulaşım (otobüs, tren, uçak, gemi, terminal, gar, havalimanı, liman çalışanları) Yani hariç tutulan binlerce personel var, zaten biz bu ülke için varız ve başka bir ülkemiz de yok, tabi ki çalışacağız.
Gelelim şiddete: sağlıkta değil her yerde ve her ortamda şiddete karşıyız. Bir doktor da dövülse bir çiğköfteci çalışanı da dövülse, şiddet görse canımız acır.
Sonuç olarak buralarda benim mesleğim zor, şartlarım kötü, o halde hastalara tahakküm benim hakkımdır demek ya da bunları gerekçe göstermek haksız bir usul olur kanaatindeyiz. Biz halkız, Uşaklıyız, aslında Uşşaklıyız, uşak değil Aşık'ız. Vatan ve memleket sevdalısıyız yani. Hakkı hak görür hakkı söyler ve gördüğümüz bir yanlış karşısında sessiz kalmayız. Bu satırları yazmamızın sebebi de odur.
Herkese sağlıklı günler dileriz...
Önemli Not: Burada yazılanlar ve dahi daha önce yazdıklarımız pek tabi ki her sağlık çalışanımız için geçerli değildir. İşini hakkıyla yapan, vatanperver nice sağlık çalışanlarımız var ki onlara minnettarız. Bahsi geçen bulunduğu konumu halka tahakküm vesilesi yapanlardır. Saygı ve Hürmetlerimizle...
Ben Uşak’ı bilmezdim bile. Ömer Karahan hoca davet edince, kendisine verdiğim bir söz üzerine çıktım geldim, hatta kendisine orda endokrinci yok mu, onu değerlendirin dediğimde, Ömer hoca dedi ki “gardaş ben senle çalışmak istiyorum”. Nere geliceğimi bilmeden, ailemin haberi olmadan hocaya söz verdim, sözümüde tuttum. Ben düz adamım. Bilen bilir, söz namustur. Sözümü tuttum. Belki Ömer Hoca çevresindeki birçok kişiye anlatmıştır bu olayı. Bu arada Ömer Karahan hocaya gelince, iyi bir hekim olmanın yanında adamdır, büyük harflerle bir daha yazam ADAM’dır, Biz korku bilmeyiz, önce onu söyleyeyim, diğer öğretim üyelerine de benzemeyiz. Kimse bizi sindirmeye kalkmasın. 28 şubat sürecinde millet kuyruğunu bacak arasına alıp, sağda solda saklanacak yer ararken, Ömer Karahan hocanın almış olduğu pozisyon bellidir. O dönemde asistandım, keşke Ömer Hoca gibi olabilseydim. Ömer Hoca bunun bedelini üniversiteden atılarak ödemiştir, sonuçta hem tarihe geçmiştir, hem de inanıyorum ki ahirette iyi bir yer de kapmıştır, tabiki bunu da kesin olarak Allah CC bilir. Bizim sıkıntımız esas mevcut hastane yönetimi ile değil, üniversite yönetimi iledir. Bize huzurlu bir çalışma ortamı verilmedikten sonra mevcut bu problemler çözülmez. Hala kendi kliniğimde öğretim üyesi alımı için bilgim dışında kadro ilan ediliyor ve biz bunu bir hafta sonra tesadüfen öğreniyoruz. Varın anlayın işler bu üniversitede nasıl yürüyor. Bizler işten asla kaçmadık, tek işimiz hasta bakmak değil, bu süreçde insanları üzmüş, kırmış olabiliriz, ama bizim en son yapmamız gereken iş hasta bakmaktır, bizim esas işimiz eğitimdir, hekim yetiştirmektir. Hastalar bunu anlamayabilir. Saatlerce ders anlatmış birisi, kafası şişmiş birisi, senin derdine odaklanamayabilir, empati yapamayabilir, ama siz bunu doktor benle ilgilenmedi, uzakdan gelmeme ragmen bakmadı olarak anlayabilirsiniz, ama hekimde insandır ve yorulmuştur. Asistan seminerlerini bile hasta işleri, poliklinik işleri aksamasın diye öğlen aralarında, yemek saatimizden, yemekten feragat ederek yaptık ve hiç ara vermeden devamında polikliniğe geçtik, sizler bunu bilmeyebilirsiniz. Buna herkes şahittir. Ben istesem hiç polikliniğe inmezdim, hatta hastane yönetimi tarafından da bana asistanın tek başına poliklinik yapması önerildi, bunu kabul etmedim, onlarda beni ciddiye alıp, adamdan sayıp, sözümü dinlediler ve ısrar etmediler. Türkiyede maalesef üniversitelerde hoca poliklinik yapmaz, asistanı tek başına poliklinik yapar, asistan zorda kalınca hocasına hastayı danışır, hoca ise özel, parasıyla muayene yapar, vb. maalesef işler böyle yürür, ama biz böyle yapmadık! Asistanda bir öğrencidir, onunda eğitime ihtiyacı vardır, asla tek başına karar vermesini istemedik, ben ve arkadaşlarım mutlaka asistanların başında olsun istedim, en azından İç Hastalıkları kliniğinde zorunlu sebepler (ders, seminer, toplantı) vb. olmadıkça asistanın tek çalışmasına poliklinikte çalışmasına müsaade etmedim. Ben beş yıllık profesör olmama, akademik yayına hiç ihtiyacım olmamasına rağmen bilimsel işlerin ilk işimiz olduğunu ekibime vurguladım, gündüz hasta baktıysak, gecenin geç saatlerine kadar evde bilgisayar başında akademik işlerimize vakit ayırdık, onları yaptık, gerektiğinde gecenin saat birinde ikisinde yatağımızdan kalktık, arkadaşların da akademik işlerine destek attık, istatistikleri için, dataların yorumu için uykumuzdan feragat ettik, bazen sabahın beşinde kalktık, sizler uykunuzda uyurken bizler bu işlere vakit ayırdık, gerekirse hafta sonları bile hastanede geceledik. Sizler bunu fark etmediniz. Tek farkeden evde ailemiz, çocuklarımız oldu, maalesef onlara ayırmamız gereken vakti başkalarına, başka işlere ayırdık. Bu sizin için bir anlam ifade etmeyebilir, bir çok akademisyen arkadaşım çocuklarının okul başarısının düştüğünü, zorda olduklarını, onlarla ilgilenmesi gerektiğini belirtmesine rağmen, her iki mecburen işin bir arada gitmesi gerektiğini, gerektiğinde anne, gerektiğinde hoca, gerektiğinde de doktor olmaları gerektiğini onlara vurguladık, bu işin ve yolun veballi olduğunu onlara anlattık, onları da motive ettik, gayretlerini daha da arttırmaya çalıştık. Bir çok arkadaşım buna şahit olmuştur. Ben bu kurum bilimsel olarak bir adım daha öteye gitsin diye çok uğraştım. Ancak, mevcut alınan öğretim üyesi profiline bakıldığında üniversite yönetiminin bile bunu bizler kadar ciddiye almadığını düşünüyorum. Bilimsel bir yazımız kabul olduğunda çocuklar gibi nasıl sevindiğimizi, coştuğumuzu arkadaşlarım çok iyi bilir, hatta Ekrem Savaş bile iyi bilir, onla da paylaşırdık sevincimizi. Bir zamanlar tabii. Arkadaşların bazıları baştan bu sevince buna anlam verememiş olsa da birçoğunu sonradan kendime benzettim. Bilimsel çalışma nedir, veri/data doğruluğu/güvenliği nedir, bunlarda yapılacak en basit hataların insanlık üzerine ne tür hatalara/zararlara sebep olacağını en azından birkaç arkadaşıma öğrettim. Benle çalışan birçok arkadaş aylarca dataları, kaynakları, verileri yeniden kontrol etti, bu durumu iyi bilirler. Asistanlarıma hepinizin indeks dergilerde en az bir yayınınız olmadan sizleri uzman etmiyeceğimin sözü verdim, bir çoğunda şu aşamada bu sözü yerine getirdim, diğerleri içinde en kısa zamanda bu sözü yerine getirmiş olacağım. Hastane ile sözleşme yapmamama rağmen hala günümün büyük çoğunluğu hastane de geçiyor, ve hala gayri resmi de olsa, gelen hastalarıma şifaen de olsa bakıyorum. Farklı ortamlarda hasta bakmadan bedavadan para alıyorlar, devlete kafa tutuyorlar, Vali göreve, hatta atın bunları diyen arkadaşlara da sözüm var! Önce haddinizi bilin! Devlete kafa tutmak olmaz, bu bizim kitabımızda yok! bunu asla unutmayın! Bizim maddi gelirimiz ciddi düştü, evet, hasta bakmadığımız için para da alamıyoruz. Bunu kendim için değil, bu lafı söyleyenler kafaya fazla takmasınlar, geceleri rahat uysunlar, bu doktorlar bedavadan para alıyorlar demesinler diye, kafalarını yormasınlar diye yazıyorum. Ben hastanede çalışmadığım için para almıyorum. Ama benim yöneticim pozisyonundaki bazıları yasal prosedürler gereği bu parayı benden daha fazlası ile alıyorlar. Ama yine hatırlatıyorum, ben hastanede çalışmadığım için 0 “sıfır” TL alıyorum. Onun için bana bela okumayın, hakaret etmeyin, haramda etmeyin, şikayet etsem tazminat alırım, ama bunlarla uğraşacak adam da değilimi, karekterde de değilim. Ama şunu diyem, bu iddialarda ısrar ederek boşuna kendinize küfür de ettirmeyin.
Bu arada hatırlatam ki, özel sektörde farklı şehirlerden bana burada kazandığım paranın 5-10 katı teklif edilmesine rağmen ben hala burdayım ve akademik olarak üretmeye çalışıyorum. Belki ilerde bu şehirden giderim. Bunu da zaman gösterecek.
Ama şöylede bir durum var. Maalesef keyfi iddialarla benim hevesimi kaçırdılar. Öyle yalan iddialar var ki!, Ekrem Savaş beni dinlemedi bile. Ben bu kuruma aidiyetimi kaybettim arkadaş!. En büyük sıkıntım şu anda bu. Ben bu kuruma aidiyetimi kaybettim! Yönetime/yönecilerime güvenimi kaybettim. Bir süreliğine esas işimizi yapmak, yani akademisyenlik yapmak istiyorum. Bu nedenle de hastane ile sözleşme imzalamadım. Ama yine belirteyim ki benim sorunum hastane ile değil, üniversite yönetimi ile. Bu şehirde devam konusunda henüz karar vermedim. Bu arada sözleşme imzalamayan arkadaşların büyük çoğunluğu da Google Scholar'a göre en çok atıf alan, yani bilimsel camiada kaliteli bilim insanlarından oluşmaktadır. Başka konu olsa bu haber yapılırdı veya yaptırılırdı ama maalesef bunlar duyurulmadı bile size. Evet tıp fakültesinde en çok atıf alan, bilimsel olarak en kaliteli yazı üreten kaliteli bilim insanları ya bu üniversiteden farklı sebeplerle ya ayrıldı/ayrıştırıldı ya da hastane ile sözleşme imzalamadı, iki kişi hariç, bu iki kişiden biri zaten hekim değil, diğerinin de zaten bazı özel/sağlık durumları nedeniyle bildiğim kadarıyla hasta bakmıyor veya çalışmıyor. Aşağıdaki linke bakarsanız Uşak üniversitesi tıp fakültesinde listeye girmiş çoğu insanın ya bu kurumdan ayrıldığı veya sözleşme imzalamadığı göreceksinizdir. https://www.memurlar.net/haber/1005697/turkiye-de-en-cok-atif-yapilan-10-bin-akademisyen.html. Ayrıca biz diğer öğretim üyelerine benzemeyiz, bu da biline. Sözleşme imzalamayan bu cesur arkadaşlar kendilerine yapılan yanlışları görmüş ve sözleşme imzalamamıştır, hatta gelirleri ciddi düşmesine rağmen imzalamamıştırlar. Hepsini takdir ediyorum. Pire için yorgan yakmışlardır. Para herşey demek değildir. Bazen dik durmayı, haksızlık karşısında durmayı bilmek lazım. Bu da bir erdemdir. Omurga en önemli vücut parçalarından birisidir. Evet, günlerdir sözüm ona bizler tarafından yaptırıldığı iddia edilen, vay efendim rektör dekan maaşını almak için dekan atamıyor gibi yalan, asparagas haberlerle sizlerin de bizlerinde kafası şişti, canı sıkıldı. Vekili de sözüm ona biz konuşturduk. Üzüldük, inanın bizlerde üzüldük te. Bu haberlerin hiç birini biz yaptırmadık, haberi yapan arkadaşlarda zaten bizi tanımaz, varsa öyle bir şey çıkıp söylesinler, hoş, bu haberci arkadaşların da hiçbirisi bize de gelip te ne oluyor diye sormadılar da. https://www.doktortakvimi.com/cevdet-duran/endokrinoloji-ve-metabolizma-hastaliklari/meram da hasta gece gündüz istediğim saat hekimimie ulaşabiliyorum diye yorum yazarken gazetecilerden hiçbiri bana uşlaşamadılar.
Ben bel altı siyaseti sevmem. Bu hafta salı günü akşamı rektörlük tarafından Tıp fakültesi öğretim üyelerine yemek yapıldı, biz bu sıkıntılı konular, son günlerde medyada çıkan haberler, sorunlar konuşulur diye düşünerek karda buzda kalktık, akşamın bir saatinde yemeğe gittik, ama maalesef bu konularda konuşulmadı, konuşulmadığı gibi ertesi gün sosyal medyada bilgimiz dışında üniversite yönetimi ile bizlerin mutlu mutlu yemek yerken resimlerimiz paylaşıldı. Daha önceden benim resim çekerek ve sözüm ona mobbing yaptığımı iddia ederek bana gizli soruşturma açan zihniyet, yöneticiler, bu sefer benim yemek yerken, ağzımda lokmayla olan resmimi paylaştılar. Hem de bak biz öğretim üyeleri ile çok mutluyuz dercesine. Bunu da farklı haber kaynaklarına servis ettiler, haber yapmasını istediler. Neyse ki, dünya görüşümüz aynı olmasa bile, bize inanan, bize güvenen bazı dürüst dostlar bizi bilgilendirdiler. Ben kendi resmimi zar zor oralardan kaldırttım, hala yan profilden olan resimlerim mevcut. Umarım tez zamanda onlarda kalkar.
Son olarak diyeceğim, şu biline ki, ne kendimin ne de çocuklarımın boğazından haram lokma sokmadım, en azında sokmamaya gayret ettim, aldığım her kuruşunda hakkını vermeye çalıştım. Konuşamadığım veya burada konuşmamın uygun olmadığı o kadar çok konu mevcut ki. Bunlarında bilinmesini isterim. İyi akademisyen olmak iyi yönetici olmak demek değildir. Bu da bilinsin ve hatta kapak olsun istedim.
Eskiden sadece ilk 10 binden alan tip fakülteleri şimdi ilk 50 binden öğrenci alır oldu.Tıp fakülteleri puanları düşürüldü.Peki eskisi gibi sadece çalışkan insanlar doktor olsa daha iyi olmaz mı?doktor dediğimiz kişi bizlere sevdiklerimize hizmet etmiyor mu?Mesela arabamızı rastgele bir ustaya tamir ettirir miyiz?Canımız daha kıymetli değil mi?Doktorların becerikli ve çalışkan olması gerekmez mi?Düşük puanlarla tip fakültelerine girilmesi doğru mu?
Ayrıca aşırı artırıldı tıp kontenjanları halkın doktor isteğinden.Peki bu fazla tıp kontenjanlarıyla kalabalık sınıflarda gerçekten doktor yetişebilir mi?Bize doğru tanı tedavi yapacak doktor lazım değil mi?Tıp kontenjanları bu kadar fazlayken nasıl usta çırak ilişkisinde doktor yetişecek?Kim yetiştirecek?
Şurdan düşünün şimdi doktor doktor geziyoruz birinin A dediğine öteki B diyor.Biri uşak tıpa sevk ediyor oda İzmire Ankaraya git diyor.
Halkımız şunu anlamalı bize iyi yetişmiş doktor lazım.Böyle heryere tıp açilmamalıydı.Ama halk böyle istedi.Ama artık düzeltmeliyiz.Bu açılan tıplar tekrar sadece devlet hastanesi olmalı.tıp öğrencileri köklü üniversitelerde yetişmeli özenle seçilmeli.Tıp kontenjanları azaltılıp tip eğitimi kalitesi artırılmalı.
Bizler siyasetten yukarıda anlattığım gibi kaliteli eğitim almış doktor talep etmeliyiz.Kendimizi ve sevdiklerimizi hastalandığımizda doktorlara emanet ediyorsak doktorlar özenle yetiştirilmeli az ama öz doktor olsun.Uşak tip tekrar sadece devlet hastanesi olmalı aynı zamanda diğer tüm devlet hastanesi ortaklığıyla açılan tıp fakulteleride tekrar devlet hastanesi olmalı sadece.Tıp öğrencileri köklü üniversitelere gönderilsin.Bizler Devlet Büyüklerinden bunu istemeliyiz.Saygılarımla
Afiliasyon yasası hayata geçirilince Uşak da bundan nasibini almış oldu.2016 yılı itibariyle kurucu Dekan ünvanı ile Uşak'a teşrif eden Sayın Ömer Hoca bile kendi oğlunun da akademik kadroya alınması şartı ile bu görevlendirmeyi kabul ettiğini bizzat beyan etmiştir.. Uzun yıllar bu hastaneye hizmet etmiş ve bu şehirde kalıp görev yapmak isteyen mevcut uzman hekimler varken "Sırf birileri memnun edilecek diye " kendileri gibi düşünenler çağrıldı. Gelen akademisyenlerin az bir kısmı prof kadrosu alabilmek için kabul ettiler..Günümüzü doldurunca nasılsa çeker gideriz anlayışında olanlara lafım..Nitekim gidenler de oldu:Bakınız; İzmir Bakırçay Üni. Tıp Fakültesi).
Hastaneye geldikleri ilk gün ; "burası benim kliniğim !!benim yerim !! babamın çiftliği gibi istediğime kadro açtırtırım " zihniyetiyle davranan, eski uzman hekimleri hakir gören tavır ve söylemlerle ,ezmeye çalışan bir takım hocalar yüzünden çalışma huzuru ve düzeni bozulan ( döner sermayesi ciddi şekilde düşen ) uzman hekimler ne mi yaptı??
Uşak'ta aldıgı evi satışa çıkarıp üzülerek tayin istedi. Yan dal sınavına çalışıp ihtisasa gitti.. Yaşı daha 60 olmamışlar hocanın mobingine maruz kalmamak için emekli oldu.. Onkolog yok diye hastası kemoterapisini uşakta alsın (evinde dinlensin uzun yola gitmesin ) düşüncesiyle canla başla çalışan cerrahlar özel hastaneye geçti..Doçentlik unvanını almış yılların kardiyoloğu kadro teklifi beklerken Almanya'dan ihtisaslı (anjiyo yapmak istemeyen )hekim arkadaş akademik kadroya çağrıldı.(hem de Türk olup Yabancı uyruklu kontenjanından çifte maaşla).. Uşak'ta Koroner Anjiyo ünitesini kuran hekimin arabasında M.Kemal ATATÜRK yazıyor bu arada bilmeyenlere duyurulur!!
Meslektaşının emeğini hor görerek arkadaslarının ve hastasının yanında rencide eden , yardımcı sağlık personelini de en ufak hatada azarlayan saygıdeğer hocalarımız kendi hatalarınıza da bi dönüp bakınız!!
Her insan hata yapabilir değil mi?? Kendi hatalarınızın bedelini başkalarına ödetmeye kalkmayın.. Kaldı ki aidiyetinizi kaybettiyseniz ait olduğunuzu hissettiğiniz yere dönebilirsiniz.. Mevcut sistemin sancılarını beraber göğüsleyecek; uzmanlara birer abi- abla gibi yol gösterecek ; hemfikir olamadığında kinlenmeyecek, boş vaktinde dedikodu yapmayacak , en azından uzman hekimlerin emeğine saygı duyacak birileri muhakkak gelecektir..
Bu kadar bilimsel ve üretken birini, gelişmekte olan bir üniversite nasıl kaybetme riskine girer? Üniversiteyi üst kademelere taşıyacak, DOKTOR YETİŞTİRİLMESİ İÇİN SON DERECE FAZLA İHTİYAÇ DUYULAN bir hoca neden mobinge uğratılır? Kendisi birçok gelişmiş üniversiteye gidebilecekken, hatta ultra yüksek maaşlarla özel hastaneye çağırılırken, sırf öğrencileri eğitmek ideali ile Uşak Üniversitesinde devam eden bir bilim insanı ve hoca nasıl kaybedilme riskine girilir? Tıp öğrencileri kendileri eğitimlerinin sekteye uğramasındanbu denli huzursuzken, hoca ike neden istişare edilmez veya cevabı dinlenmez?
Ben anlamakta zorlanıyorum…
Anlayan varsa beni aydınlatsın lütfen.
Ben şahsen hastanede ABİM dediğim HOCAMI eski şevki, neşesi ve enerjisiyle görmek istiyorum. Geri dönmesi için ilgili mercilerin daha fazla vakit kaybetmeden, ivedilikle çözüm bulması gerektiğine inanıyorum.
Yoksa KAYBEDEN gerçekten hocadan medet uman özellikli hastalar, ileride belkide kendimizin veya yavrumuzun sağlığını emanet edeceğimiz PIRLANTA GİBİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİMİZ ve tabiki biz çalışma arkadaşları olacağız…