Salih Kılınç

Salih Kılınç

Bana zehir olan Kurban Bayramı

Bu Kurban Bayramı niçin bana zehir oldu? Ölümden kaçan bu insanlar bir parça et ya da bir kuru ekmek için mi bu topraklara sığındılar? Peki, bu zavallı siyasi mültecilere kaptıran kendi insanımız ne olacak? İleride onlarda mı çocuklarına bir somun ya da bir parça et götürmek için çalışmak zorunda mı kalacak?

İşte bana Kurban bayramını zehir eden ve aklıma takılan bin bir soru bunlardı. Peki, bu sorular nereden aklıma takıldı? Anlatayım Efendim.

Öncelikle tüm canlarımın geçmiş Kurban Bayramı Kutlu olsun. Ayıptır söylemesi ben tavuk bile kesemediğim için eşimin ailesi ile 7 kişi bir danaya gireriz her yıl. Danayı da bir köyde çiftlikten alıyoruz. Kesip, yüzüp, kemikleri sıyırdıktan sonra eline veriyorlar. Oh mis. Tam benim gibi hünersizlerin işi.

Neyse, köyde çiftlikte hayvanımızın kesilmesini beklerken gözüm işçilere takıldı. İşlerini gayet güzel şekilde yapıyorlar. Ancak, bilmediğim bir dilde konuşuyorlar. Türk olmadıkları belli. Sayıları 10 kadar var. Soruyorum sağa sola, Bu işçiler kimdir? Nereden gelmiş? Diye.

Afgan işçilermiş. Talibandan kaçıp tee 4 bin kilometre ötede Türkiye’ye sığınmışlar. Hayvanı satan besiciler, kesim, yüzüm ve sıyırım işini bir taşerona vermişler. Taşeron da bu Afgan işçileri bulmuş.  Bu işçiler diyesiymiş ki; “Bize para değil, ekmek et falan verin.” Ne kadar doğru bilemiyorum tabi.

Bir başka yerde aynı yöntemle kurbanlık hayvan kestiren dostumuz da orada da İran’dan gelen işçilerin olduğunu, ancak onların kurban kesme, yüzme ve kemik sıyırma işlemlerinde çok acemi ve başarısız olduğunu söyledi.

Ortadoğu ve Asya’daki İslam ülkelerinden savaştan kaçan bu insanlar ülkemiz için ucuz işgücü bedava emek olmuş. Para pul istemiyorlar. Kendilerinin ve çocuklarının karnı doysa yeter.

İş sadece hayvan kesmekle kalsa yine iyi, “Bir Kurban bayramı” dersin geçersin. Araştırmayı derinleştirince, ilimizde ihracat yapan birkaç sanayi kuruluşunda da bu siyasi göçmenlerin bin, bin 500 TL gibi rakamlarla çalıştığına dair bilgilere ulaştım.

Sigorta yok, maaş desen asgari ücretin yarısı. Bedava işgücü. Pek çoğu da yine sigortasız ve sağlıksız koşullarda çöp konteynırlarını karıştırarak ekmeğini kazanmaya çalışıyor. (Daha doğrusu çöpleri sokaklara saçarak ve ortalığı berbat ederek dememiz gerekiyor)

Göç İdaresi İl Müdürlüğü’nün Nisan ayı verilerine göre ilimiz Uşak’ta yaşayan göçmen sayısı, toplam: 9 bin 300 kişi. Bu nüfusun yüzde 60’ı Uşak merkez ilçe, kalan yüzde 40’da diğer ilçelerimize dağıtılmış durumda.

İlimizde yaşayan siyasi göçmenlerin çoğunluğu bilinenin aksisine Suriye’ den gelenler değil. Uşak’ta yaşayan siyasi göçmenlerin milliyetlerine göre dağılımını inceldiğimizde;

Afgan mülteci sayısı; 3 bin 100, Suriyeli mülteci sayısı; 2 bin 850, Türkmen mülteci sayısı; 900, Azerbaycanlı mülteci sayısı: 400, diğer milletlerden olan mülteci sayısı ise 2 bin 20 kişi olarak tespit edilmiş.

Eşi ölmüş ve engelli bireyi olan göçmenlere de BM tarafından gönderilen, Türk Kızılay’ı ve Sosyal yardımlaşma Vakfı tarafından ortaklaşa 120 TL yardım yapıldığını da öğrendim.

“SİYASİ GÖÇMENLER BAZILARININ KIRMIZI ÇİZGİSİYMİŞ”

Bu konu, yetkililere taşındığı zaman, “Onlar bizim kırmızıçizgimiz. Orasını karıştırmayın” gibi garip bir tavırla karşılaşılıyor.

Resmin arkasına baktığımız zaman Türk ve Uşaklı insanlarımızın şimdi değilse de ileride iş bulamama riski ile karşı karşıya kalacağından endişe ediyorum. Görüştüğüm işverenler de Uşaklılar iş beğenmediğini, vasıfsız elaman bulmakta çok sıkıntı yaşadıklarını, üretimin devam etmesi için birlerini çalıştırmak zorunda kaldıklarından yakındı.

Allah kimseyi vatanından yurdundan etmesin. Ama zaten güç durumdaki insanların emeğinin sömürülmesi, ev sahibi konumundaki insanların da misafirler yüzünden işsiz kalması ve muhtaç hale gelmesi bana hiç doğru gelmiyor. İşte bu yüzden Kurban Bayramı bu yıl bana zehir oldu ve aklıma merhum şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şu dizeleri aklıma geldi:

“Çalışmışım onbeş saat / Tükenmişim onbeş saat / Yorulmuşum, acıkmışım, uykusamışım / Anama sövmüş patron / Sıkmışım dişlerimi / Islıkla söylemişim umutlarımı / Sıcak bir ev özlemişim / Sıcak bir yemek / Sıcacık bir yatakta / unutturan öpücükler / Çıkmışım bir dalgadan, vurmuşum sokaklara / Sokakta tank paleti, sokakta düdük sesi / Sarı sarı yapraklarla dallarda / İnsan iskeletleri.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Salih Kılınç Arşivi