Salih Kılınç

Salih Kılınç

Neler Oluyor bize?

Ankara'da müzisyen Onur Demir'in istek şarkılarını bilmediği için söylemediği gerekçesiyle program çıkışı pusu kurup boğazını keserek öldürüyorlar.

Geçen hafta yaşadığımız dehşet verici olaylar da şöyle gelişmişti:

3 yaşında bebek öldürülüp derin dondurucuda saklanmıştı.

Uyuşturucu bağımlısı genç annesinin kafasını kesmişti.

20 yaşındaki otizmli evladımız boğularak öldürülmüştü.

Mersinde polisimize saldırı düzenlenmiş ve bir polisimiz şehit edilmişti.

Dün, Uşak’ta yaşanan olayda az daha bir facia ile sonuçlanabilirdi. Kurtuluş Mahallesi Dedehasan Sokakta bulunan bir apartta kalan R.B. adlı kamu görevlisi 3 katta kaldığı odada yatağı yakarak, karşıdan seyretmişti. Allahtan itfaiyemiz zamanında müdahale ederek yangının bitişik nizamda bulunan diğer bina ve apartın diğer odalarına sıçramasına izin vermemişlerdi. Sağ olsunlar, var olsunlar.

Bugün “4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü”. Kulağı kuyruğu kesilen, tecavüze uğrayan gözleri oyulan hayvanlardan bahsedemiyorum bile.

İnsanın insana yaptığı zulümden hainlikten, bu ağzı var dili yok biçare canlara bir türlü sıra gelmiyor.

İstediği şarkıyı söylemediği için 4 yaşında kız çocuğu babası gencecik bir insan. Bir hiç mi hiç uğruna katlediliyor. Kelimeler boğazıma düğümleniyor. Benim de çocuğum var. O çocukları düşündükçe kahroluyorum.

Ankara'da müzisyen Onur Demir'i katleden 3 kişiden ikisi Çalışma Bakanlığında müfettiş, birisi de başka bir kurumda mühendismiş. Uşak’ta kaldığı odada yatağı yakan kişide adliyede çalıştığına göre onunda az çok eğitimli bir kişi olduğunu varsayabiliriz.

Hadi cahilini anladık da bir toplumda okumuş insanların bu kadar vahşeti yapabilecek hale gelmesine ne demeli? Daha da önemlisi; okumuşu, cahili, biz toplum olarak ne ara bu kadar vahşi bir hale geldik?

Bu olumsuz örneklere bakarak koskoca kökleri geleneği olan bir Türk toplumunun tamamını yozlaşmak ve vahşileşmekle suçlamak istemiyorum. Ancak, şu da bir gerçek ki; toplum olarak bir cinnet yumağı haline geliyoruz.

Bu konuda acil önlemler olmak başta ülkemizi ve kentimizi yönetenlerin işi. Ayrıca, eğitimcilerin, psikologların, sosyologların ne kadar ‘log’ varsa onların işi. Yoksa toplum olarak, aramızda eli satırlı cani ruhlu bir çok insan dolaşmaya başlayacak. Bu cinnet yumağından polisiye tedbirlerle çıkmak da mümkün görünmüyor.

Dün gecede televizyonda haberleri izlerken bir başka vahşete tanık oldum. Düğün konvoyunda gelin arabasının önünü bir grup çocuk kesiyor. Dertleri, birkaç kuruş bahşiş alabilmek.

Konvoydan insan taklidi yapan bir yaratık çıkıyor. Çocuklara doğru geliyor ve önündeki 10 -12 yaşlarındaki çocuğun beline uçan tekme atıyor.

Ülke olarak çok değil, bundan 10 yıl önce söylense kimsenin olacağına ihtimal dahi vermeyeceği bir vahşetin karanlığına doğru sürükleniyoruz.

Bu olayları polisiye tedbirler önlemek mümkün değil. Polisimiz suç işleyenleri yakalamaktan başını kaldıramıyor. Suçluyu yakalamak tabi ki çok önemli. Ama ondan da önemlisi, oluşmadan suçu önlemektir.

Bu arada bugün; “4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü”. Aslında ben de bugünün anlam ve önemine vurgu yapan bir yazı yazmayı tasarlamıştım.

Ama sonra düşündüm ki:

“İnsan canına hiç değer vermeyen bir toplumda hayvan dostlarımızın canına niye değer verilsin ki?”

Bozkuş ortaokulunun eğitimi başka bahara kaldı

Geçtiğimiz yıl, Merkeze bağlı Bozkuş köyünde bulunan ve 12 köyden gelen yaklaşık 300 çocuğun eğitim gördüğü ilk ve ortaokul binaları, depreme dayanıksız olduğu gerekçesi ile iki yıl önce öğretim ve eğitime kapatılmıştı. 12 köyden 300 kadar çocuk servis bekleyerek ve 1-2 saat yol giderek şehir merkezinde okumaya çalışıyorlardı.

Bu konuda geçtiğimiz Mayıs ayında öğrenci velileri isyan etmiş ve okulun bir an önce tamir edilerek açılmasını istemişti.

Bu okulun tamir ve tadilat ihalesi öğrendiğime göre hala yapılamamış. Burada eğitim ve öğretim gören 300 kadar çocuk bu yılı da yine yollarda tamamlayacak. Seneye Allah kerim.

İşte gelecek nesillere verdiğimiz önemin belgesi.

Başka sözüm yok…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Salih Kılınç Arşivi