Salih Kılınç

Salih Kılınç

Hacım Sultan başkasının namusuna el atar mı?

Araştırmamın bu bölümünde Hacım Sultan ile ilgili belki de hiç duymadığınız menkıbelerinden bahsedeceğim. Hepsi birbirinden gizemli, birer ibret vesikası gibi olaylar dizisi:

“Hacım Sultan Miladi1325 yılında köye geldiğinde su olmadığından dolayı Hacım Köyünün adı “Susuz” dur. Çünkü burada hiç su yoktur. Köyün meydanına gelir ve mübarek asasını yer vurunca havalara buz gibi bir su kütlesi fışkırır. Bu kuyu hala Hacım Köyünün meydanında durmaktadır. Köylüler, bu kuyunun derinliğini bilmediklerini, daha önceki yıllarda kuyuya iple insan indirerek su aldıklarını bize anlattılar. Köylüler, en büyük sıkıntısını gideren bu hırpani görüşlü saçı sakalına karışmış er kişinde bir fevkaladelik olduğunu sezerlerse de uzak durmayı tercih ederler.

Ancak, yeni evli bir çift bu dervişi sevmiş ve ona kayıtsız şartsız bağlanmışlardır. Evlerine buyur ederler. Hacım Sultan bu gençten çok hoşnut olduğunu, Hakk’ında hoş olmasını niyaz eder dururmuş. Şimdiki zamanda olduğu gibi o zamanda da fesat kazanlarını kaynatmaya meraklı içi haset dolu âdemler çokmuş.


 

Genç adam Hacım Sultan ile eşini  baş başa bırakıp tarlaya gidermiş. Fesat kazan kaynatıcıları bunu dilene dolayınca, Gençleri evladı gibi seven Hacım Sultan köylüleri bir meydanda toplayarak onlara bir ders vermek istemiş. Erenler aşağıdan tüm köylülerin kendini görebileceği bir ulu ağaca çıkmış. Erenlerin üzerinde uzun bir entariden başka giysisi de yokmuş. O ne? Mübarek kişinin bacak arasını tüm köylü ayan beyan görmektedir. Ancak, cinsel organının olması gereken yerde, kimine göre bir lale, kimine göre bir gül vardır. Tüm köylü yaptığından utanır, pişman olup Erenlerden aman dilerler ve ona itaat ederler.

Gül Baba’nın yağlığı Çıtlık ağacının tepesine nasıl çıktı?

Hacım Köyünün tam ortasında bir kabir vardır. Çıtlık ağacı (Menengiç ya da çitlenbik de denir) Onun altındaki kabirde Sarı Seyyit isminde Hacım Sultan’ın öğrencilerinden birisi yatar. Sarı Seyyit ve diğer öğrencisi Gül Baba, Erenler Hak’ka yürüdükten sonra onun tasavvufi düşüncelerini ve felsefesini yaymak için çalışmışlardır. Gül Baba kabrine doğru gidiyoruz. Köyün güney batısında bulunan, üzerinde kırlangıçların, serçe, saka gibi kuşların uçtuğu küçük bir gölün kenarında ölümle yaşamın aynı dinginlikte buluştuğu bir ortamdaki kabrinde yatan Gül Babanın da ilginç bir hikâyesi vardır.

Bir Kadir Gecesi Gül Baba camiye namaza giderken bir de ne görsün? Çile tepesinde bulunan Çıtlık Ağacı yere eğilmiş, en tepedeki dalları bile yere değerek secde yapmaktadır.  Ağaçların bile secdeye vardığı bu mübarek gecede duygusallaşan Gül Baba boynunda bulunan yağlığı ağacın bir dalına bağlar ve camiye gider. Sabaha kadar ibadet eden Gül Baba camiden çıktığında gözlerine inanamaz. Akşam ağacın dalına yerde bağladığı yağlık, ağacın en tepesindeki dalda rüzgarla nazlı nazlı sallanmaktadır. Meğer Gül Baba ağaç secdeye vardığında yerdeki en tepe dalına yağlığı bağlamış, ağaç secdeden kalkınca yağlık da en tepeye çıkmıştır.

Çile Tepesinde yatan Burhan Abdal’ın çilesi günümüzde de bitmiyor

Hacım Sultan türbesinin kuzey batısında yaklaşık 2 kilometre uzaklıkta bir tepe var. Bu tepenin adı; Çile Tepesi. Murat Hocam, Hacım Sultan’ın bu tepenin hemen eteğinde bulunan bir küçük çukur olduğunu, Hacım Sultan’ın bu çukurda 40 gün kalmak suretiyle çile çektiğini aktardı. Mübarek zat, çile çekmeye gittiğini kimsenin bilmesini istemediği için, bu iki kilometrelik uzaklığa ulaşmak için yer altına nereye çıktığı belli olmayan bir çok tünel kazdırmış. Bu çile çukuruna da yetişkin bir insan ancak cenin pozisyonu alırsa öyle sığabilir. 1980 öncesi ülkemizde sağ-sol çatışmalarının en yoğun olduğu dönemde, Hacımlı gençler birbirleriyle çatıştıktan sonra, jandarma geldi mi tünellere atlar, ortadan yok olurmuş. Buna çok sinirlenen jandarma komutanı tünel girişi ve çıkışlarını betonla doldurtmuş. Hacım Sultan ile ilgili tüm anlattığımız bu menkıbeleri kaleme alan bir başka öğrencisi Burhan Abdal da, Gül Baba’nın yağlık bağladığı secdeye varan Çıtlık ağacının altında yatıyor. Yanında bir kabir daha var ama kimdir? Necidir? Kimse bilmiyor. Eşi falan olduğu tahmin ediliyor. Kalbi ocak isinden daha kara olan yerin dibine batası bazı kişiler, Burhan Abdal’ın mezarında altın ve tarihi eser olacağını düşünerek kabrini açmışlar, bir şey bulamayınca mübarek naşını dışarıda bırakarak çekip gitmişler. Bu kalbi ve gönlü karanlık kişilerin yaptığını hazmedemeyen Hacım Köylüler Burhan Abadal’a bugün huzur içinde yattığı kabri inşa etmişler.

Hacım Sultan dilekleri boşa çıkarmazmış

Çile tepesinden köye doğru inerken, demir korkulukla çevrilmiş küçük bir alan çarpıyor gözümüze. Hacım Sultan’ın taşın üzerinde kalmış bir ayak izi olduğunu söylüyor. Murat Öntuğ Hocam. Murat Hoca, 1998 yılında Uşak’a geldiğini, ilk araştırmasını Hacım Sultan üzerine yaptığını, kendisine çok uğurlu geldiğini bize aktardı. Türbeye giderken, birilerinin orada yemek yediğini gördük. Meydan sofrası de, Halil İbrahim sofrası de. Ne dersen de.  

Yani dostlar, Hacım Sultan kendisinden dileği olan bir kişiyi bugüne kadar geri çevirmemiş. Bilginiz olsun.

Hacım Köyü’nde son olarak köy meydanında bulunan Aslanlı Çeşme ve camiden bahsetmek istiyorum size. Cami, Hacım Sultan’ın köye yerleşmesinden sonra yapıldığı tahmin edilmektedir. Hacım Köyü Camisi, Selçuklu eseri olup yapılış tarihi bilinmemektedir. Yine cami yanındaki Aslanlı Çeşme'nin Selçuklu eseri olduğu ve camiden daha eski olduğu halk arasında söylenmektedir. Murat Öntuğ Hocam, caminin tamamıyla ahşaptan yapıldığını, ancak bir çivi bile kullanılmadan ahşabı birbirine geçirmek suretiyle inşa edildiğini açıkladı. Murat Hoca, aslında camilerde minare bulunmadığını, minarelerin yangın ve başka felaketleri gözetleyip haber verilmek amacıyla kullanıldığını daha sonra camilerle birleştirildiğini kaydetti. Bize ilginç bir bilgi veren Murat Hoca, Hacım Köyü Caminin Uşak’ta ilk minareli cami olabileceğini de sözlerine ekledi. Aslanlı çeşmede yer alan aslan kabartması da bu çeşmeye isminin verilmesine neden olmuş.

Not: Bu çalışmada yaralandığım en büyük kaynak Uşak Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Murat Öntuğ ve yerel araştırmacılar Sayın Ömer Aşcı ve Sayın Alp Arslan Dur’un araştırmaları oldu. Kendilerine çok teşekkür ederim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Salih Kılınç Arşivi