Salih Kılınç

Salih Kılınç

Basın iktidarın değil halkın malıdır

Bugün, “3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü” Ülkemizde ve ilimizde basın ne kadar özgür? Bu konuyu irdelemeye karar verdim.

İster egemenler olsun, isterse vatandaş olsun, fincancı katırlarını ürkütürsen gazeteci falan dinlemezler, ananı ağlatırlar bu memlekette.

Sınır Tanımayan Gazetecilerin (RSF) yayınladığı yıllık dünya basın özgürlüğü raporunda, salgın sırasında 180 ülkenin neredeyse dörtte üçünde gazetecilik “tamamen veya kısmen engelleniyor”. Türkiye listede 153. sırada yer aldı.

Türkiye listede Bangladeş, Rusya ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti gibi ülkelerin ardından 153. sırada yer aldı.

RSF, küresel medya özgürlüğünün geçen yıl genel olarak büyük ölçüde sabit kaldığını, ancak rakamların sıralamanın 2013’te ilk kez başlatılmasından bu yana yüzde 12 gerilediğini kaydetti.

Türkiye’nin 153. sırada bulunduğu listede birinci sırayı Norveç aldı. Norveç’i Finlandiya ve Danimarka takip ederken dünyada 180’inci sırada ise Kuzey Kore bulunuyor. Kuzey Kore son sırayı bu yıl geçen yılın sonuncusu Türkmenistan'dan devraldı. Listede Eritre 178 ve Çin de 177’inci sırada.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Basın Konseyi de '3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü' öncesinde yazılı bir açıklama yaparak "Binlerce dava açıldığı, 43 gazetecinin hapishanede olduğu Türkiye'de özgür bir basından söz edemiyoruz." sözleriyle Türk basınının içinde bulunduğu duruma dikkat çekti.

Yani demem o dur ki canlar; ne ülkemizde ne dünyada basın özgürlüğü diye bir şey yoktur. Basın herkesin istediğini özellikle egemenlerin istediğini yazarsa baş tacıdır. Halkın sorunlarını, sıkıntılarını yazan gazeteci ne iktidar tarafından sevilir, ne de muhalefet.

İktidar sevmez. Çünkü tüm olumsuzluklar ortadayken çizdiği toz pembe tablonun bozulması işine gelmez.

Muhalefet sevmez. Çünkü muhalefet yapıyor gibi görünüp, iktidar ve egemenlerle “al gülüm ver gülüm” şeklinde bir muhalefet anlayışına çomak sokan gazeteciden rahatsız olur. Muhalefet yapmak için popusunu kaldırmaktan imtina eder. Bunu söyleyen gazeteci rahatını bozar.

HALKIN BİR ÇOĞU DA DOĞRULARDAN HOŞLANMIYOR

Hepiniz farkındasınızdır. www.usakgundem.com internet haber sitesi olarak farklı bir çizgide gazetecilik yapmaya çalışıyor, ilimizde olan olaylardan sizleri anında doğru ve tarafsız şekilde haberdar etmeye, yöneticilerin günahlarını ve sevaplarını aleni bir şekilde ortaya koymaya çalışıyor ve gerçek anlamda gazetecilik yapmaya çalışıyoruz.

Hatamız var mı? Var. Hem de pek çok.

Ama biz ekip olarak yalnızca doğrunun, Uşak halkının yanında olmak için tüm samimiyetimizle neredeyse günün 24 saati size doğru, tarafsız haberler ulaştırmak için çalışıyoruz.

Ancak basına bir adayan bir basın emekçisi olarak gördüm ki, halkımızın bir çoğu da bu tarz habercilikten hoşlanmıyor. Hemen basit bir örnek vereyim:

Tam kapanma başlamadan bir gün önce benim imzamla bir haber yayınladık. “Sosyete çiftçiler tam kapanmadan muaf olmak için kuyruk oluşturdu” başlığı ile yayınlanan bu haberde “Sosyete çiftçiler” deyimini Uşak Ziraat Odaları Birliği önünde tütün ekmek için Çiftçi Kayıt Belgesi (ÇKS) almak için iki gündür beklediğini söyleyen bir çiftçi söylemiş , “Sosyete çiftçiler yüzünden biz gerçek çiftçiler ÇKS alamıyoruz” diye yakınmıştı.

Haberde bu sözün çiftçilere ait olduğunu söylediğim halde haberi yapan kişi olarak saldırıların hedefi de ben oldum.

Bırakın Allah aşkına. 3-5 kök domates biberi sulamak bahanesi ile pek çoğu şehirde dilediğince gezip dolaşabilmek için ÇKS belgesi aldı. Nesi çiftçi bu vatandaşların? Sorarım size.

O zaman yasalara uyan 17 gün boyunca evinden dışarı çıkmayan vatandaşın günahı ne? Sen istediğin gibi gezeceksin tozacaksın. Belki de virüs bulaştıracaksın. Yasalara uyan vatandaşın hakkını yiyeceksin. Ondan sonra da bu durumu ortaya sergileyen gazeteciye saldıracaksın.

Madem bu sosyete çiftçileri lafına bu kadar alınıyor bu vatandaşlar. O zaman Valilik herkesin ÇKS belgesini incelesin. Kim gerçek çiftçi, kim sosyete çiftçisi ortaya çıksın.

ANNELERDEN ÇOK ÇOK ÖZÜR DİLİYORUM

İlimizde 15 gün içerisinde 2 küçük çocuğa cinsel istismar ve darp olayını duyuran tek haber kuruluşu biz olduk.

Nedense devlet bu tip iğrenç haberlerin yayınlanmasını istemiyor ve anında mahkemeler tarafından yayın yasağı kararı alınıyor. Mağdurların kimliğini afişe etmemek doğru bir karar. Ancak, bu iğrenç olaylardan kamuoyunun haberi olmalı ki çoluğunu çocuğunu koruyabilsin ve bu iğrenç yaratıkları toplum içerisinde barındırmasın. (Gerçi bu iğrençliği yapan sapıklar hakkında da mahkeme kararı olmadan teşhir yapmak da kanunun yasak)

İkinci olayda ben kaynağımdan annenin birlikte yaşadığı hayvan tarafından küçük kızın istismar edildiğini öğrendim. Defalarca sayısını hatırlayamadığım yetkililerden olayın detaylarını öğrenmeye çalıştım. O yasak anlayış karşıma dikilince kaynağımdan ilk duyduğum şekilde haberleştirmeye karar verdim.

Mağdur çocuğun annesi babası ve düzgün bir aile yaşamı varmış. Hayvan herif ailece görüştükleri birisiymiş.

Burada benim hatam büyük. En kutsal varlık anneden bu hatam için çok çok özür diliyorum. Lütfen beni bağışlasın.

İlk çocuğun istismarı olayında da 26 yaşındaki annenin zihinsel özürlü olduğu yönünde bazı bilgilere ulaştım. Özellikle sosyal medyadan bu anneye yapılan saldırıları gördükçe kahrolmamak elde değil.

Tamam, gazeteci olarak suçluyum. Çok özür dilerim annelerden.

Ama bu konuda haber yapılmasını istemeyen ve bilgi paylaşmayan devletin hiç mi suçu yok?

Ekonomik sıkıntılardan dolayı intihar edenlerin haberini yapma.

Cinsel istismara uğrayan bebelerin haberini yapma.

Gösteriler sırasında insanları yere yatırıp sırına basan polisin fotoğrafını çekme.

Söyler misiniz, gazeteci neyin haberini yapsın Allah aşkına?

“3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü”ymüş. Pöh…

“Dışarıda mevsim baharmış

Gezip dolaşanlar varmış

Geçmiyor günler geçmiyor”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Salih Kılınç Arşivi