Salih Kılınç

Salih Kılınç

Anadolu insanın kıblesi kadınlardı

Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu yıllık raporuna göre 2020 yılında ise erkekler tarafından 300 kadın öldürülmüş, 171 kadın şüpheli şekilde ölü bulunmuştur.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun verilerine göre son 65 günde 67 kadın öldürüldü.  Yani daha nasıl girdiğimizi bile anlayamadığımız 1 Ocak 2021 tarihinden bu yana tam 67 kadın erkek şiddetine kurban oldu.

Bir zamanlar Anadolu’da dünyayı kadın tanrıçaların yönettiğine inanılır, kadınlar peygamber ilan edilir ve kadının rahatını kaçırana sonsuza kadar lanet okunurmuş.

Dilerseniz, benim çok sevdiğim bu araştırmamı bir daha okuyalım mı? Bu topraklarda binlerce yıl önce kadın ne kadar değerliymiş? Bir kez daha hatırlayalım

Uşak topraklarına kadına saygı 5 bin yıl önce daha fazlaydı

Uygarlıklar beşiği Anadolu ve üzerinde yaşadığımız Uşak toprakları üzerine kadına saygı, günümüzden 5 bin yıl önce çok daha fazlaymış.

Kıblesi kadın olan topluluklar mı arasınız, kadınları peygamber ilan edenleri mi, yoksa karısı ile mezarında rahat bırakmayan toplumları dünya durdukça lanetleyen yöneticiler mi ararsınız? Hepsi bu ilginç araştırmada yer alıyor.

Bizde 5 bin öncesinden başlayarak sizlere bu topraklarda kadına verilen önemi ve duyulan saygıyı üç ayrı olayla anlatmaya çalışacağız.

  1. Kıble adı Tanrıça Kybele’den mi geliyor?

Vikipedi de  şöyle bir bilgi yer alır: “Hacer'ül-esved” İslam öncesi Arabistan'da kutsal sayılan bir taştır. Prof. Hikmet Tanyu bütün dinlerde kutsal bir karataşın bulunduğunu ifade etmiştir. Bu taşın islam öncesi dönemde Petra ve Kudayd bölgesinde önemli bir tanrıça olan El-Lat'ı temsil ettiği bilinmektedir. Ayrıca, Batı Anadoluda Kybele'in sembolü olarak kullanılıyordu.”

Peki, bu kutsal kabul edilen taşın, Banaz İlçesine bağlı Bahadır Köyünde bulunan Murat Dağı, Tepedelen çamı ile Tepedelen suyunun bulunduğu alanlarda bulunan  saraydan gittiği iddia ediliyor desek Ne yapardınız?

Bunu ben demiyorum. Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabağaçlı, “Anadolu Efsaneleri adlı kitabında diyor.

Balıkçımız, kitabında Anadolu Tanrıçası Kybele’nin adının Hübel olarak çevrildiğini, Suudi Arabistan’ın Mekke şehrinde bulunan ve kutsal kabul edilen Mekke şehrine dikildiğini belirtir. İşte Tepedelen Sarayı’nda oturan Anadolu Tanrıçası Kybele’dir.

Halikarnas Balıkçısına göre; namaz kılarken Müslümanların yönünü çevirdiği kıble sözcüğü Kabe’deki Kybele Tanrıçasından gelmiştir. Çok ilginç bir iddia değil mi?

Sümerlerden Anadolu’ya geçen bu mitolojik efsanelerden Anadolu’nun büyük Tanrıçası Kybele’ye ait olan Hacer'ül-esved taşı, Hazreti Muhammed’den çok önce Anadolu’nun büyük Tanrıçası Kybele Mekke’ye götürülerek tapınılmak üzere Kabe’ye konmuştu.

Cevat Şakir, o dönemlerde  anaerkil bir yaşam süren toplulukların  ana tanrısının Tanrıça Kybele olduğunu, Kybele’nin  hayatın, bereketin, tüm Tanrıların, insanların ve vahşi doğanın anası sayıldığını kaydeder.  Kybele’ye “Büyük Ana” diye yalvarıldığını sözlerine ekler.

Ana Tanriçaya saygılarını göstermek için kökünden keserlerdi

O dönemlerde kadına o kadar saygı duyulurmuş ki; erkekliğin Kybele’ye kurban edilmesi sevap sayılırmış. Muhtemelen bu sünnet törenleri de Bahadır Köyünde bulunan Tepedelen mevkiindeki Tanrıça Kybele’nin sarayı civarında yapılırmış.

Anadolu Efsaneleri” kitabında bu sünnet merasimleri şöyle tasvir edilir: “Kybele papazlarının hadım olmaları şarttı. Pessinus’ta ve başka yerlerdeki ayinlerde gürleyen davullar, gümleyen dümbelekler, çınlayan ziller, üfürülerek çığlıklar salan irili ufaklı çeşitli düdükler pek sürükleyici bir müzik oluştururdu. Tanrıçanın papazları ise coşkuyla, gözleri dönmüş olarak fırıl fırıl dans eder ve dönerken çözülmüş saçlarını savururlardı. Bazen ziyarete gelen delikanlılar heyecana gelir ve papazların hazır bulundurdukları bilenmiş, büyük bıçaklardan birini kapınca, erkekliklerine ta kökünden kıyarlardı. Bu gençler papaz adayı olurlardı. “

Yurt Gazetesi’nde Orhan Selen bu sünnet törenlerini,”İşte bundan dolayı tam bir kökten kesiliş ve özverililiğin (insan yerine koyun kurban etmek gibi) hafifletilmiş ve simgeleştirilmiş biçimi olan sünnet, Sami ırkında gelenek oldu.

Tam kökünden sünnet, Kybele’ye tapanlarda, simgesel sünnet de Sami ırkında, yani Yahudi ve Araplarda, platonik sünnet de kadınla ilişkide bulunmayan Hıristiyan rahiplerinde hâlâ uygulanır.”şeklinde kaleme alır.

Gördünüz mü a dostlar…

Kıblemizi bile tanrıça da olsa bir kadın belirlemiş. Allah hiçbir erkeğin kıblesini şaşırtmasın. Ne yazık ki günümüzde kadınlar ya şiddete mağdur kalıyor, ya da cinayete kurban gidiyor.

Oysaki 5 bin yıl önce önce kadınlar bizim kıblemiz. O derece yani..

  1. 1900 yıl önce kadınlar Uşak’ta peygamber ilan edilmiş

Hristiyanlığın kayıp mezhebi  Montanizm, Alman Prof. Dr. Peter Lampe ve ABD’li Prof. Dr. William Tabbernee tarafından, yaklaşık 20 yıl önce Karayakuplu Köyü’nde yüzey çalışması yaparken, Pepuza Antik Kenti’nin saptanmasıyla ortaya çıktı. Daha sonra Prof. Dr. Lampe ve Prof. Dr. Tabbernee’ye kazı yapmaları için izin verilmedi. Bu bilim insanlarının misyonerlik faaliyetleri yaptığı gibi garip iddialar ortaya atıldı. Pepuza, Hıristiyanlar tarafından bilinmeyen bir kent. Adı bu bilim adamlarının çalışmalarından sonra duyuldu. Burada kazı çalışmalarının başlaması bile bölgede ekonomik olarak bir canlanma sağlayacak. İnanç turizmi için bölgeye birçok Hıristiyan gelecek ve para bırakacak. Tarihin gün yüzüne çıkarılması halinde, Uşak ikinci bir Efes olabilir. Bölgede 2 bin 500 yıllık tarihi Clandras Köprüsünü, kiliseyi ve antik kenti gün yüzüne çıkarabilirsek, inanç turizmi patlama yapabilir.

Montanizm kadınlara önem veriyordu

Montanizm İ.S. 165 yılında Frigya’da ortaya çıkan ve ilk dönem Hıristiyanları tarafından kurulan bir mezhep olarak biliniyor. Kadınlara özel bir önem veren mezhep, kadınların rahip kurulunda yer almasını kabul eden tek Hristiyan mezhebi. Kuruluşundan sonra hızla yayılan, Roma ve Konstantinapol’e kadar uzanan mezhebin Frigya uygarlığındaki ana tanrıça Kybele kültüründen etkilendiği, kadınlara toplumda ve kilise yönetiminde erkeklerle eşit rol verdiği belirtiliyor. Montanus’un Hristiyan olmadan önce Frigya bölgesinde Anadolu ana tanrıçası Kibele kültünün rahibi olduğuna inanılmaktadır. Bu nedenle mezhep kadın liderlerin aktif çalışma alanına girmiştir.

Kadın Peygamberler; Priscilla ve Maximilla

Hareketin Montanus’dan sonra en önemli iki ismi Priscilla/Prisca ve Maximilla isimli zengin ve dul iki kadındır. Rivayetlere göre, bu iki kadın Montanus’la tanıştıktan sonra eşlerinden boşanmış, peygamber olarak adlandırılmış ve harekete oldukça önemli katkılarda bulunmuş. Montanus kendini peygamber ilan etmiş, Pepuza’yı merkez olarak seçmiş. Anadolu’da doğmuş olmasına rağmen İtalya ve Kuzey Afrika’ya kadar yayılmış. Pepuza zaman içinde bölgenin dışında yaşayanlar için bir hac merkezi haline dönüşmüş.

Bu tarihi olayda da görüldüğü gibi hem de çok uzakta değil, Uşak’ta Karahallı ilçesi Karayakuplu köyünde kadınlar öldürülmez, peygamber kabul edilir, saygı ve hürmet görürmüş.

  1. Güzel eşi ile huzur içerisinde yatmak isteyen yöneticinin laneti

Antik Kral Yolu üzerinde bulunan Akmonia Antik Kenti,  İ.Ö.VII. yüzyılda kurulduğu Roma döneminde önemli bir yerleşim merkezi haline geldiği bilinmektedir.

Kent, Uşak ili, Banaz İlçesi, Ahat Köyü’nün güneyinde üç tarafı dere ile çevrili ‘Asartepe’ olarak adlandırılan bir tepe üzerinde yer almaktadır. Uşak Müzesi’nden alınan bilgiye göre Akmonia Antik Kenti, özellikle Pers İmparatorluğu’nun atar damarı olan ve Sardis ile imparatorluk başkentleri Susa ve Persepolis’i birbirine bağlayan “Kral Yolu”nun üzerinde olması nedeniyle ekonomik refah içinde bulunmaktadır.. Antik kente gelmeden 1 kilometre kadar önce o dönemin tekniği ile yapılmış su kanalında kullanılan taşlara oyulmuş su borularını görüyoruz. Hayran hayran bu taş boruları inceledikten sonra Akmonia Kentinin en meşhur yerine geliyoruz. Hani şu meşhur Şans Tanrıçası Tykie’nin (Tike) mozaiğinin çalındığı yer Önceden edindiğimiz bilgilere göre; bölgede yapılan çalışmalar sırasında burada mozaik resimlerle süslü 280 metrekarelik bir spor salonunun varlığının belirlendiğini ve 75 cm. genişliğinde, 150 cm. uzunluğunda, üçgen formlu, renkli mozaik taşlarla yapılmış.

 Tanrıça Tykie’ye ait resim ortaya çıkarıldı. Ancak kazı çalışmalarından bir ay sonra ‘Tykie Mozaiği’ çalındı  Uzun süren araştırmanın ardından İstanbul polisinin yaptığı operasyonla mozaik ele geçirildi ve tüm bu gelişmelerin ardından Akmonia’nın üzeri naylon kaplandı ve toprakla örtülerek kaderine terk edildi. Demek ki mozaiği çalınan Şans Tanrıçası Tykie çalanlara şans getirmemiş.

Getiremez çünkü bu eserlerin üzerinde, soylu Titus Flavius Alexandros ile güzel eşi Gaina’ın laneti var.

Yahudi inancında olan Titus Flavius Alexandros bu mezarı henüz hayatta iken, şehir konseyinin bir üyesi, Archon, ve onurlu bir yaşam sürmüş ve kimseyi üzmemiş birisi olarak kendisi ve eşi Gaiana için bir anıt olsun diye yaptırdı. “Kim ki biz, yani ben Alexandros ve eşim Gaiana, öldükten sonra bu mezarı açarsa yazılı olan bütün lanetler kendi görüşünün ve bütün vücudunun, çocuklarının ve hayatının üzerine olsun. Her kim bu mezarı açmaya kalkışırsa hazineye 500 dinar ceza ödesin” şeklinde vasiyet etti.

Bir zamanlar kadınların peygamber ilan edildiği, dini lider olduğu bu topraklarda, şimdi kadın, tecavüz edilen dövülen öldürülen, soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen bir varlık haline geldi. Nerden nereye?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Salih Kılınç Arşivi