Egeli çevreciler Ulubey ilçesinde buluştu

Uşak – Aydın –Denizli – Manisa ve Muğla illerinde aktif olan çevre örgütlerinin bir araya gelmesi ile oluşan, “Büyük Menderes İnisiyatifi” Pazar günü Ulubey ilçesinde büyük bir organizasyon düzenledi.
Egeli çevreciler Ulubey ilçesinde buluştu

Büyük Menderes'in kollarını oluşturan Ulubey, Avgan ve Banaz çaylarının kirliliğinin önlenmesi için kurulan Büyük Menderes İnisiyatifi'nin üyesi olan ÇEDAY, dün Ulubey'de büyük bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Gün boyu süren etkinliğe, Büyük Menderes'e komşu olan, İzmir, Denizli, Aydın ve Uşak çevre örgütleri katıldı. Yapılan incelemeler sonucunda çevre örgütleri Büyük Menderes'i yaşatmak için bir kampanya başlatacaklarını duyurdu.

Ortak basın açıklamasında da şu konular dile getirildi:

HAvAMIZI, SUYUMUZU, TOPRAĞIMIZI KİRLETMEYİN!

“Bugün burada Afyon, Uşak, Denizli, Aydın, Manisa, Kütahya ve İzmir’den yüreği aynı yerde atan, Havasına, Suyuna, Toprağına sahip çıkan, atalarımızdan emanet aldığımız en kutsal emanet olan, temiz bir çevre ve yaşamaktan keyif ve mutluluk duyulacak cennet gibi bir Dünya’yı gelecek kuşaklara teslim etmek isteyen, ideolojik ve siyasi görüşü farklı farklı: Sağcısı, Solcusu, Dindarı - Laiki, Milliyetçisi, Çevre mücadelesi veren Ekoloji neferlerleri Omuz, Omuza - Kol, kola, tek bir yürek olarak bir araya geldik.

Derdimiz de ortak hedefimiz de ortak. Tek bir talebimiz var: HAVAMIZI, SUYUMUZU, TOPRAĞIMIZI KİRLETMEYİN!

Bu topraklar on binlerce yıllık insanlık tarihinde insanlara yaşam kaynağı olmuş ve aynı topraklar üzerinde geçmişi binlerce yıllara dayanan çeşitli medeniyetler kurulmuş, medeniyetler yok olmuş. Bu medeniyetler birer birer yok olurken atalarından emanet aldıkları toprağa ve suya karşı saygılı olmuşlar özellikle Suyu kutsamışlardır. İnsanlık tarihinin hemen her döneminde su, arınma, verimlilik, yeniden doğuş, ölümsüzlük, safiyet ve varoluşun kaynağı gibi özelliklerinden dolayı dünya topluluklarının kültür ve inanışlarında yer almıştır. Bu Orta Amerika’da Aztekler’de, Kuzey Amerika’da Kızılderililer’de, Orta Asya’da Türkler’de, Hindistan’da Hindular da da böyledir. Çünkü su, hayattır, su, şifadır.

Günümüzde de su Rahmet olarak anılmaz mı? bereket sembolü değil midir?

Peki böylesine kutsadığımız, böylesine sevdiğimiz, böylesine tüm bitkilerin hayvanların yaşam kaynağı, olamazsa olmazımız, tüm canlıların ortak değeri yer altı ve yer üstü su kaynaklarımız özellikle son 40 yıldır saygısızca, fütursuzca kirletiliyor.  Murat dağından doğup yine Murat dağından kaynaklı pınarlarla beslenen Gediz ve Menderes Nehirlerimizde yaşam izine rastlanmıyor artık; her ikisi de açık birer kanalizasyon durumunda. Kentsel yerleşimlerin lağımı da, kentlerde ki sanayi ve endüstriyel kuruluşların kimyasal ve ağır metaller içeren atıkları da bu nehirlere bırakılıyor.  Bu Nehirlerimiz bu pisliği Ege Denizimize taşıyor Denizlerimiz kirletiliyor. Bu nehirlerden sulanan hayvanlar, meyve, sebze, Denizlerden elde edilen deniz ürünleri bize gıda olarak geri dönüyor. Zehirli, kanserojen maddeler içeren bu besinlerle hasta oluyoruz yavaş ve acılı bir ölüme mahkum ediliyoruz hepimiz.

Oysa bu Nehirlerimiz tertemiz aksa hem Manisa ovası hem Aydın Denizli ovaları tüm Türkiye’yi besleme potansiyeline sahip; üstelik sağlıklı gıda ile.

Diğer taraftan birinci sınıf yeraltı içme suyu kaynaklarımız bir yandan bazı fabrikaların kuruyan kuyulara atıklarını deşarj etmeleriyle, bir yandan Jeo termal santrallerle kirletiliyor.

Doğanın haykırışı, çığlığı, Marmara Denizinde Deniz salyası, Karadenizde sel, Anadoluda kuraklık ve Orman yangınları olarak yükseliyor! Bu haykırışa daha ne kadar kulaklarımızı tıkayacağız? Kendi hayatımız avuçlarımızın içinden kayıp giderken gelecek kuşaklarımız, çocuklarımız, torunlarımız onların torunları için nasıl bir gelecek inşa edebiliriz?

Tüm bu olup bitenler gözümüzün önünde cereyan ederken, sanki halk olarak böylesi tercihi biz yapmışız gibi bu suça ortak edilmek isteniyoruz. Yaşamımız, geleceğimiz avuçlarımızın içinden kayıp giderken yüreğimiz suçluluk duygusuna kapılıyor buruk. Belli ki bundan kaynaklanıyor sessizliğimiz, umursamazlığımız, görmezliğimiz.

Ama yok öyle yağma! bizi bu suça ortak edemiyeceksiniz. Biz seçmedik böylesine kirli, böylesine kokuşmuş bir düzeni, bize dayatılanı bizim tercihimiz gibi sundunuz her zaman.

Artık sözün bittiği yerde eyleme geçmenin zamanındayız.

Sözümüz Vicdanı kör, gözünü kar ve para hırsı bürümüş egoist, Emperyalizmin Uşağı, işbirlikçi sermaye’ye ve onlara doğayı bir meta, bir mal gibi kullanmaya yol verenlere, yasaları ve yetkilerini uygulamayan, tercihini içinden kopup geldiği halkından yana değil, kişisel çıkar gözeterek işbirlikçi, Emperyalizm uşağı sermayeden yana kullanan memur bürokratlara değil artık!

Sözümüz dişiyle tırnağıyla çalışıp didinen bu hayatı var eden kafa ve kol emekçilerine. İşçiler, Emekçiler, Köylüler, Öğretmenler, Öğrenciler, Esnaflar, Emekliler, bu Topraklar, bu Su, bu Hava, bu Ülke hepimizin, insanlığın ortak değerleri.

Ekilecek toprak, İçilecek su, solunacak hava kalmadığında konuşacağımız da hiç bir şey kalmayacak!

Kaldırın başınızı dik tutun. Bu işin ne sorumlusuyuz ne suçlusuyuz. Hayatta en meşru, en haklı, yaşamanın, yaşatmanın, yaşam kaynaklarına sahip çıkmanın sevincini mutluluğunu birlikte yaşayalım.

Zafer; Din, dil, ırk, siyaset, ideoloji, gözetmeden; hep birlikte, omuz omuza vererek, kol kola girerek, dayanışma içerisinde, hiçbir fedakarlıktan kaçınmadan, cesaret ve inatla mümkün olacaktır; şüpheniz olmasın.

Sen olmadan hep bir eksik kalacağız!

(SALİH KILINÇ/HABER)

İlgili Haberler