Funda Öz Akcura

Funda Öz Akcura

Hava Bedava mı?

1950’de yaşama veda eden Orhan Veli bir şiirinde “Bedava yaşıyoruz, bedava; peynir ekmek değil, ama acı su bedava” demişti.
Orhan Veli’nin ölümünden 34 yıl sonra suyu pet şişeden parayla içmeye başladık.
Ve yine Usta’nın ölümünden 65 yıl sonra gazetelere bir haber düştü: Hava kirliliği tehlikeli boyutlara ulaşan Çin’de, teneke kutulardaki “temiz Kanada havası yok satıyor”!
Haberi okuyanlar, bir kutu havanın 46 $’a satıldığını ve bir şişe sudan yaklaşık 150 kat daha pahalı olduğunu da belki anımsar. 
Orhan Veli “hava/acı su bedava” derken “kutuda hava” satıp da 10 günde milyoner olan Çinli’yi hayal edebilir miydi bilmiyorum; ama bizim için bedava günlerin sonu geliyor.
Bugün kaç kişi musluğa ağzını dayayıp kana kana su içiyor? Çünkü benim için “dağ gezilerinin ritüeli”ne dönüşeli çok oldu çeşmeden su içmek.
Keza, özellikle kış aylarında ağzında maskeyle dolaşan insanları da yadırgamıyoruz.
Temiz su/temiz hava ve bunlara ulaşmak en temel hak ve biz bu yaşamsal hakkımızı hızla kaybediyoruz.
Az ötemizde Murat Dağı var. Bir çanak içindeki şehrin temiz havasını borçlu olduğu dağ. En basiti, bugün Uşak’ta astım hastalığı oranının düşük olmasını, Murat Dağı’ndan gelen hava akımına borçluyuz.
Ama volkanik olduğu için maden zengini olan Murat Dağı’nda, demirden nikele sayısını bilmediğimiz birçok maden için verilen ruhsatlar, tepemizde ölüm olmuş bekliyor. Bunlar yetmezmiş gibi altın madeni için ÇED hazırlık süreçleri bir yerlerde gizli gizli sürüyor.
Temiz hava hakkımız gasp edilmek isteniyor.
Sularımız ayrı bir sorun.
Geçen haftalarda yazmıştık; Dokuzsele çayından akan, su değil artık. Su olmadığını anlamak için rengine bakmak ya da koklamak yetiyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 2017 yılı çevre sorunları ve önceliklerini değerlendirme raporu, “Dokuzsele çayının dördüncü; Banaz çayı, Gediz nehri ve Hamam çayının üçüncü sınıf su kirliliği” oranlarına sahip olduğunu söylüyor. Bunlar şehrin su kaynakları.
Bu kirlilik hem bizi hasta edip öldürüyor, hem de tatlı su kaynaklarımızı hızla tüketiyor.
Hava ve su “fıtrat”tan kirlenmiyor. Organize sanayiler, taş ve mermer ocakları, hayvan çiftlikleri, evsel atıklar ve madencilik alıyor elimizden temiz su/temiz havayı.
Yani ölmek “kader” değil bugün.
Bu yok oluş sadece bizimle sınırlı kalsa amenna.
Koskoca Menderes havzasını da yok ediyoruz. “Hadi gidelim buralardan” diyeceğimiz yerler de yok artık.
Yetmezmiş gibi, Menderes nehrinin doğduğu Afyon Dinar’a termik santral kurmayı planlıyorlar. Suyu tüketip bölgeyi cehenneme çevirdikten sonra, sonu harabe olacak bir termik santral hem de.
Karşımızda, “bırakınız ölsünler, biz cebimizi dolduralım” diyen bir zihniyet var. “Ama” diye başladıkları cümlelerle tehlikeyi saklayan örgütlü bir kötülük.
Örgütlü kötülükle tek tek mücadele edemeyiz.
O zaman ne yapacağız?
Aklın yolu tek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Funda Öz Akcura Arşivi