Namazda Huşû

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerimde Bakara Suresinin 45. ayetinde sabır ve namazla Allah’tan yardım istememiz emredilmekte, devamında namazın huşu içerisinde olanlardan başkasına ağır geleceği ifade edilerek: “Sabır ve namazla Allah’tan yardım dileyin. Şüphesiz namaz, huşu içerisinde bulunanlardan başkasına ağır gelir” buyrulmaktadır.
Namazda Huşû

Müminûn suresinin ilk ayetlerinde ise kurtuluşa erecek olan müminlerin bir takım vasıfları sayılmakta, bunlardan ilkinin namazlarını huşu içerisinde kılanlar olduğu bildirilmektedir: “Müminler kurtuluşa ermişlerdir. Onlar namazlarını huşu içerisinde kılarlar.” (Müminûn, 1-2)

Namazın kıyam, kıraat, rüku ve sücut gibi dış organlarla yerine getirilmesi gerekli olan farzları bulunduğu gibi, huşu, huzû ve ihlas gibi kalbe ait bir takım özellikleri de bulunmaktadır. Nitekim yukarıdaki ayetler bunu ifade etmektedir.

Huşû, sözlükte insanın kendisini üstün görmemesi, alçak gönüllülük, tevazu, kalbin yumuşaklığı, inceliği, daima Allah’tan korkup ona karşı saygıyla dolması gibi manalara gelir. Namazda huşû demek; namaz kılarken insanın, kalbini dünya sevgisi ve meşgalelerinden uzak tutarak Allah’a bağlaması, kendisini tam manasıyla namaza vermesi, namazın dışındaki her şeyi unutması, zihni ve kalbi sadece namaza teksif etmesidir.

Namazlarını huşû içerisinde kılanlar Allah’ın huzurunda bulunmanın, bütün benlikleriyle O’na yönelmenin hazzını tadarlar, bundan büyük bir zevk alırlar, dünyanın gam ve kederinden, sıkıntı ve eleminden kurtularak sükuna ererler, büyük bir rahatlık ve ferahlık duyarlar. Kalplerinde hissettikleri bu ferahlık, huzur ve sükun bütün vücutlarını kaplar. İbadetlerinde ve namazlarında sadece Allah’ı düşünürler, zihinlerindeki bütün meşguliyetler silinir. Gönülleri sadece Rablerine bağlanır. İnsan canı sıkıldığı, bunaldığı zaman ibadete sarılır, namaza yönelirse ruhu açılır, sıkıntısı gider, içi rahatlar. Peygamber efendimiz namazla meşgul olduğu zaman dinlenir, içindeki gam, keder, tasa gider huzura kavuşurdu. Onun için içinde bir sıkıntı hissettiği zaman hemen namaza kalkarak Allah’a sığınır, “Gözümün aydınlığı namazdadır” derdi. Biz de öyle yapmalıyız. Şair Vehbi ne güzel söylemiş:

Yüzünü sür o ulu dergaha

Kıl huşû ile niyaz Allah’a.

Kalbin huşû içerisinde olması diğer organlara da tesir eder, bunun eseri diğer organlarda da görülür. Nitekim Peygamber efendimiz, namaz kılarken sakalıyla oynayan birini görünce: “Bunun kalbi huşû içerisinde olsa idi organları da huşû içerisinde olurdu” buyurmuştur. (Sübülü’s-selam, I, 147)

Huşû ibadetlerimizi anlamlı kılar, huşû namazın ruhudur. Huşûsuz kılınan namaz da sahih olur, fakat huşû ile kılınan namazın sevabı daha fazla olur. Kur’an-ı Kerimde Peygamber efendimize hitaben: “Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da usulüne uygun şekilde kıl. Çünkü bu şekilde kılınan namaz insanı her türlü fenalık ve kötülükten alıkoyar” (Ankebût, 45) buyrulmuştur. Ayetin sırrının tecelli etmesi, namazın zahirî farzlarından başka, huşû, huzû ve ihlas gibi kalbî hususların da yerine getirilmesine bağlıdır.

Namazı huşû içerisinde kılanlar denilince hiç şüphesiz ilk akla gelen Peygamber efendimiz olur. Peygamber efendimiz namazlarını son derece huşû ve huzû içerisinde kılar, her hususta olduğu gibi bu hususta da ümmetine örnek olurdu. Onun namazından bahseden sahabiler şöyle diyorlar: “Resulullah namaz kılarken (Allah’ın huzurunda bulunmaktan dolayı) göğsünden, dönmekte olan değirmen taşının veya kaynamakta olan tencerenin sesi gibi ses işitilirdi.” (Ebu Davud, Salat, 156)

Fiiliyle ümmetine örnek olan Peygamber efendimiz sözleriyle de onları namazlarını huşû içerisinde kılmaya teşvik ederdi. Hadis-i şeriflerinde şöyle buyururmuştur:

“Yüce Allah beş vakit namazı farz kıldı. Kim güzelce abdest alıp namazları vakitlerinde kılar, huşû ve rukûunu tam yaparsa, Allah’ın onu bağışlayacağına dair vaadi vardır. Böyle yapmayan kimse için ise Allah’ın bir vadi yoktur; dilerse onu bağışlar, isterse azap eder.” (Ebu Davud, Salat, 9)

“Bir müslüman namaz vakti girince güzelce abdest alır, huşû içerisinde rukuunu tam yaparak namazını kılarsa, büyük günah işlemediği müddetçe, geçmiş küçük günahlarına kefaret olur. Bu ömür boyunca böyle devam eder.” (Müslim, Taharet, 7).

Görüldüğü gibi adabına uygun bir şekilde huşû içerisinde kılınan beş vakit namaz, vakit aralarında işlenen küçük günahlara kefaret olmaktadır. Büyük günahlara gelince, onlar için ayrıca tevbe edilmesi gerekir.

İhlas ve huşû kalple ilgili özellikler olup namaz ve diğer ibadetlerde çok önemlidir. Namazda ihlas ve huşûdan uzak olan kimse, onun diğer şartlarına da riayet etmez, eksik yapar. Nitekim Peygamber efendimiz bir defa ashabına kötü davranışlardan ve hırsızlıktan bahsederken:

“- Hırsızlığın en kötüsü kişinin namazından çalmasıdır” buyurdu. Bunun üzerine onlar:

“- Ya Resûlellah, kişi namazından nasıl çalar?” diye sordular. Efendimiz şu cevabı verdi:

“- Rükûsunu ve secdelerini tamamlamaz, yani namazını adap ve erkanına riayet ederek kılmaz.” (Muvatta, Kasru’s-salât, 72)

İslam büyükleri de namazda huşûa büyük önem verirler, namazlarını tam bir huşû içerisinde kılarlar, böylece kendilerinden sonra gelenlere örnek olurlardı. “Bir defa ensardan biri harp esnasında namaz kılarken üç defa oklara hedef olmuş, fakat namazını bozmamıştı. Onun Kuran okurken duyduğu zevk, okların verdiği azaba galip gelmişti.”1

Peki namazda huşûu nasıl elde edeceğiz? Hoca Bahaeddin Nakşibend Hazretleri (ö.791/1389) namazda huşû elde etmek için şu dört şartın yerine getirilmesi gerektiğini söyler:

1 - Helal lokma,

2 - Allah’ın huzuruna çıkacağı şuuruyla abdesti dikkatlice almak,

3 - İftitah tekbiri getirirken Allah’ın huzurunda olduğunu hissetmek,

4 - Namaz dışında da namazdaymış gibi hareket etmeye çalışmak.