Ömer Aşcı

Ömer Aşcı

Uşak’ta Uşşaki Aşuresi nasıl olur?

Yazarımız ve Uşak Tarihi Araştırmacısı Ömer Aşcı, yine Uşak Hakkında çok da bilinmeyen bir konuya el attı. Aşcı; Aşurenin Anadolu'daki tarihi ve önemini ilginç bir şekilde ilk Uşak'ta filizlenen ve sonra bütün Anadolu'da köklenen "Uşşakiye Tarikatı" ile ilişkilendirerek yine okumaya doyamayacağımız bir araştırmaya imza attı. Hadi buyurun.

Bütün dinlerde toplumun birlik ve beraberliğini sağlamaya yönelik olarak aşure gibi bazı yiyecek ve içecekler ön plana çıkmıştır. Aşure günü de bunlardan birisidir. Osmanlı döneminde bugün gerek Sünni gerekse de diğer İslami gruplara ait tekkelerde ,bilhassa Uşşaki tekkelerinde ve halk nezdinde coşku ile idrak edilmiştir. Aşure günü tekkelerde bir takım törensel adetler eşliğinde aşure pişirilmiş ve sivil-asker, fakir-zengin herkese ikramda bulunulmuştur.

Aşure nedir?

Osmanlı döneminde Sefer ve Muharrem aşuresi olmak üzere iki çeşit aşure pişirildiği anlaşılmaktadır. Muharrem aşuresi Kerbela vakası sene-i devriyesi anısına, sefer aşure si ise Hz. Zeynelabidin’in Kerbela’dan sağ kurtulması ve Peygamber neslinin devamının kutlanması amacıyla pişirilmiştir. Böylelikle pişirilen aşurelerden birisi hüznü diğeri ise sevinci temsil etmiştir.

Aşure günü sebebiyle şu toplandığımız mekan bir cami bahçesi olmaktan öte bir anlam ifade eder mi? diye sorsam ne dersiniz?

Şu an Uşak Burma Cami bahçesinde bulunuyoruz. Uşak halkının “Yörü  Dede”namıyla bildiği Uşşakiye tasavvuf okulunun kurucusu Pir Hasan Hüsamettin Uşşaki hazretlerinin makam mezarının tam yanında …16.yüzyıl Osmanlı coğrafyasında 3 kıtaya yayılan Uşşakiye tasavvuf doktrininin doğduğu yıkılan tekke arazisinin üstündeyiz.Uşşaki/Uşaklı namıyla tanınan bu tarikat; Bosna’dan ,Türkistan’a,Kırım’dan Mısır’a kadar geniş bir coğrafyada kabul görmüş İslam dini mucibince insanın manevi sorunlarına reçeteler üretmiş ve kamil insan oluşturma gayretiyle faaliyet göstermiştir.
Uşşakiye Okulu’nun öğrencileri arasında ; Osmanlı padişahlarının on ikincisi ve İslam halifelerinin de yetmiş yedincisi III.Murat, son dönem bestekarlarından Abdullah Salahaddin Demirtaş (Salahi Dede),18.yy. bestekarlarından Zakirbaşı Mehmet Cemalettin Efendi, Nebî Efendizâde diye tanınan ve şiirlerinde Derûnî mahlasını kullanan, Uşak’da Ulu Cami Medresesi müderrisi olan Ali İbn  Abdunnebî el-Uşşâkî…v.s. gibi Osmanlı kültür iklimine damgasını vurmuş önemli isimler bulunur.

Pir Hasan Hüsamettin Uşşaki Kimdir?

Hacı Teberrük adında bir tüccarın oğlu olarak Buhara’da dünyaya gelen Pir Hüsamettin Efendi’nin esas adı Hasan, lakabı Hüsameddin (Dinin keskin kılıcı) dır.
Gençliğin de tasavvufun Kübreviyye yolunun Nurbahşiyye kolunda manevi yönden ilerleyerek fazilet ve irfan sahibi kâmil bir zat olmuştur. Babasının vefatı onu son derece üzmüş ve böyle acılı bir halde iken gördüğü bir rüya üzerine ticarethanesini ve mal varlığını kardeşi Mehmed Çelebi’ye bağışlayarak Erzincan’a gitmiştir. Burada İslâm ve tasavvuf âlimi Emir Ahmed Semerkandi hazretlerine ilim öğrenmek üzere talebe olmuştur.
Bir an önce mürşidine kavuşmak arzusu ile kendisini durmadan yakan ateşin kılavuzluğu ile yaya olarak günlerce sürecek uzun ve zahmetli yolculuk için Uşak yollarına düşmüştür. Bazı kaynaklar bu buluşmanın Erzincan’da gerçekleştiğini söylemektedir.
Fakir Dede ” diye anılan Seyyid Ahmed Semerkandi hazretleri , Hüsameddin Uşşaki hazretlerini yetiştirdikten ve O’na hilafet verdikten sonra Uşak Kabaklar köyündeki zaviyede inzivaya çekilmiş ve burada vefat etmiştir.
Daha sonra İslâmî ve Tasavvufî ilimleri öğretmek ve halkı irşad etmek amacıyla Uşşâk şehrine gönderilmiştir. Uşşak şehrini kendisine mekân tuttu. Şehrin ismine izafeten “Uşşakî” adıyla şöhret buldu. Kendisine bağlanan gönül erlerine de Uşşâkî dendi. Böylece Halvetîlikten Uşşâkî kolu çıkmış oldu.
Pir Hüsamettin Efendi Uşak iline 1523 yılında 48 yaşında gelmiş ve 50 sene irşad vazifesini ifa etmiştir.
Zamanının padişahı III. Murat, kerametlerinden dolayı Hz. Pîri İstanbul’a davet etmiştir. Pîr Hüsameddin Uşşakî’nin (ö.1597) de III. Sultan Murad’la Manisa’da şehzadeliğinden itibaren mektuplaştığı bilinmektedir.Şehzade Murad Manisa valisi iken Hüsâmeddin Uşşâkî’ye bir mektupla saltanatın kendine nasip olması için dua istemiştir. Şeyh ise daha mektubu okumadan şehzadenin birkaç gün içinde tahta çıkacağı müjdesini vermiştir.
III. Murad Han tahta çıkınca 100 yaşını aşkın şeyhi İstanbul’a davet etti. İstanbul’da Aksaray’da kendisine tahsis edilen bir konağa yerleşen Hüsâmeddin Uşşâkî, ziyaretçilerinin giderek çoğalması üzerine padişahtan izin isteyip Uşak’a dönmek istese de III. Murad Han, şeyhe Kasımpaşa’da Uşşâkiyye Âsitânesi’ni yaptırdı. Bu tekkede vefatına dek hizmet eden Hüsâmeddin Uşşâkî hac dönüşü 121 yaşında iken Konya’da Allah’ın rahmetine kavuşmuştur , cenazesi İstanbul’daki âsitâneye defnedildi.

Şimdi dönelim tasavvuf çevrelerinde ve Uşşakilik özelinde “Aşure” gününün nasıl kutlandığı mevzuuna?
Osmanlı’da tekkelerin kuruluş yıllarına göre aşure için gün verilirdi. İlk aşure 10 Muharrem’de sünbül efendi’de pişirilirdi. 12 Muharrem ise Uşşaki asitanesinin aşure kaynatma günüydü.
Bir inanca göre aşure 12 imam aşkına yapılır, onun için 12 çeşit madde konur. Tekkelerde aşure büyük kazanlarda hazırlanır ve halka dağıtılırdı. Pişirmenin çeşitli safhalarında özel dualar okunurdu, bunlara gülbank denir.
İşte aşure günü dağıtımda okunan gülbag ismi verilen dualardan biri;
Bism-i Şah…Allah Allah…
“El-hamdü lillâh, Hak berekatın vere, ta’mı şîrîn ola.
İmâm Hasan-ı Alî ve İmâm-ı Hüseyn-i Velî efendilerimizin rûh-ı mukaddesleri şâd u handân ola.
Dem-i Hazret-i pir-i pirdan, sırr-ı himmeti Velî, Kerem-i İmâm-ı Ali
Hû diyelim Hû”
Aşure yendikten sonra ise;
Bism-i Şah …Allah Allah…
Allah, Muhammed, Ali, Oniki İmam Efendilerimizin ruhu revanları, şâd ve handan ola.
Münkir ve münafıklar mat ola, müminler şâd ola. Lokmalarımız dertlere deva ola.
Matem-i Hasan ve Hüseyin ola. Cümlemize haklı hayırlı kısmetler verilmesi için …
Nur-u Nebi, Kerem-i Ali, Pirimiz Hasan Hüsamettin Uşşaki demine hu..

Akşam yemeğinde mutla­ka aşure yenir ve yatsıdan sonra en kıdem­li şeyhin idaresinde 70.000 kelime-i tevhid çekilir ve sonra devran zikri yapılırdı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Aşcı Arşivi