MUŞ’LU İSMAİL’İN YÜREĞİ
“Kişi gördüğüne inanır, anlatılana değil!
2017 Anayasa Referandumunun ertesi günü bahçede çiçek ve ağaçlarla ilgilenmek için ayaklarımda çizme, üzerimde çalışma elbiselerim vardı. Hava hafiften çiseliyordu. Kafam karışık Türkiye’nin yarısı gibiydim. Bahçeye gelen apartman yöneticimiz Ali bey, “Hocam kolay gelsin. Yeni yaptırdığımız garaj kapısına hazır beton gelecek, yakınımızda bir yerde, arabanızla gitsek! ”Alicim beni götürme, arabayla git diyerek kontak anahtarını verdim. Ali bey bir müddet sonra b eton karma ve döküm kamyonuyla gerekli yere çimentoyu döktürdü ve benden yardım talebinde bulundu. Bu arada karşı inşaatta istirahatta bulunan bir işçiden de düzenlemeyi yapması için anlaşmış. Bahçeden çıktığımda kafam gibi rüzgarın da sert estiğini fark ettim. Garaj kapısı önünde Ali bey mutsuzdu ve kafasını tutuyordu.”Hocam çok kötü oldum, bu işi işçiyle halledin” diyerek eve gitti.
Belli ki gelen işçiye ne yapacağı tam anlatılmamıştı. Apartman trotuvarının bir kısmında oluşan açılımlara da hazır betonu döktük genç işçiyle. 25 yaşlarında kumral sempatik çocuğa adını ve memleketini sordum. “Muş’luyum, adım İsmail, şu karşı inşaatta çalışıyorum, dör arkadaşız hem de inşaatta yatıp kalkıyoruz. Sen ne iş yapıyon amca.” Dedi. “Müfettişim., Yeni emekli oldum. İsmail. “ şimdi de kapıcılık mı yapıyorsun amca, çoluk çocuk yok mu?” bahçedeki kulübeyi göstererek “orada nasıl duruyorsun.” Dedi. İsmail o kadar temiz yürekli saf birisi ki, anlattıklarıma değil, ayağımdaki çizme ve üzerimdeki çalışma elbisesine göre kafasında gariban yalnız birisi olarak algıladığını fark ettim ve bozuntuya vermedim. Beni korumak ve savunma pozisyonunu üstlenmişti, mutluydu. Duygularını güçlendirici tavır aldım. İdare ediyorum işte. “Yönetici çok gaddar, kapıcı odasını onarmıyorlar” Dedim. İsmail’in bakışları, bana acıdığını belli ediyordu.” Gırmançi zani!” Es zani dedim. Gözleri parladı. Kürtçeyi nerede öğrendiğimi ve memleketimi sordu. Şırnak’da, öğretmenlik yaptığımı ve orada öğrendiğimi, Muşlu sevdiğim bir Müfettiş arkadaşımın olduğunu, şimdi Aydın’a gittiğini anlattım. Bu arada rüzgar daha hızlı vurmaya başladı. Uşak ilinin en rüzgarlı yeridir Esentepe. İsmail o kadar mutluydu ki bana daha yakındı her haliyle. Yönetici kaç lira verecek sana İsmail? “ Ne verirse alacam.” Diye boyun büktü.
Biraz ajite ederek espri olsun diye, sana yine para verecek, beni eziyorlar. “Amca sen o kulübede durma! “Kapıcı dairesini göstererek “burada dur yaptır da, Ağanın verdiği parayı bölüşürüz üzülme!” Dedi. Bu genç delikanlının paylaşımcı yüreği, belki kaçak çalışıyor inşaatta, sigortasız, sendikasız, baba ocağından uzak illerde, standartların altındaki yaşam içinde beni yardıma muhtaç ve ezilmiş gibi algılaması, hümanist yüreğimi bir garip etti. Kendimde ve çevremde sorgulanacak daha ne çok şeylerin olduğunu düşündüm. Benden daha paylaşımcı birini görmek mutluluğumu artırmış İsmail’e daha da yakınlaşmıştım. İkimiz beton işini bitirmek üzereydik ki, komşumuz, yanımıza geldiler. Yöneticinin eşi ikinci kat penceresinden bakıyordu. İsmail pencereye doğru kafasını kaldırıp elindeki malayı sallayarak “ siz dairede oturun, kapıcı amca kulübede, yazık değil mi, yaptırsanıza kapıcı dairesini.” Dedi ve betonu düzeltmeye devam etti. yöneticinin hanımına “sus” işareti yaptım. İsmail’in tüm insani duyguları harekete geçmişti ve beni korumaya almıştı. Olayın içeriğini bilmeyen komşunun hanımı “ sen ne diyon gardeş, altıncı katta dairesi var, kulübede onun hem kapıcı amca dediğin kişi Müfettiş!” Dedi. İsmail konuşulanları tınmadı ve “ Müfettiş olduğunu, emekli olduğunu söyledi amcam ama haline bak, yaptırsanıza kapıcı dairesini, yazık!” Diyerek komşuları tekrar şaşırttı. Bana döndü, çalıştığı inşaatı göstererek ” Amca, orada düzenlediğimiz bir odamız var, kulübede yatma gel yanımıza”. Dedi. Her haliyle eziyordu sanki İsmail beni, komşuları ve düzeni.
Tam bu sırada yönetici oğlundan yirmi lira göndermiş ” Ali amca babam bunu işçiye gönderdi.” Dedi. Parayı aldım İsmail’e verdim. İsmail parayı aldı, bana baktı, paraya baktı, yutkundu, bir şey diyecekti ki ben ” Bu az olmuş İsmail, sen bunu cebine koy ben ondan alırım.” Dedim. Yine yutkundu. Boğazının düğümlendiğini hissettim. İstemeyerek koydu yirmi lirayı cebine...
İş bitmek üzereydi. Dökülen betonun perdahı kalmıştı. Ben bahçeye elbiselerimi değiştirmeye gittim ve farklı bir şekilde İsmail’in yanına geldiğimde, bana başka biriymiş gibi hayretle bakarak “Vay amcam ya sen bu halinle orada durma gel yanımıza yer var. “ Dedi. İsmail’in saflığı, yüreğinin temizliği gözlerimi doldurdu ama belli etmedim. Hala beni o gariban halimle düşünüyordu. Öğretmenlik, müfettişlik, apartman yoktu hafızasında. İlk gördüğü çizmeli, iş elbiseli amcaydım. “İsmail , bak koçum, eğer bugünkü insanımız senin onda birin kadar yüreğini dinlese, ne adaletsizlik olur, ne savaş, ne de dünyayı bölüşme hırsı. Sana teşekkür ederim. O gördüğün gariban amcana evini açacak kadar zenginsin bu yoksullukta. Oysa ne varsıllar var ki senden çok fakir. Şunu anlamak istiyorum.” İsmail gözlerime girecek gibi samimi bakıyordu. Kapıcı olmadığımı öğrenince, bana nasıl tepki vereceğini ölçmeye çalışıyordum. “Ben müfettişim, yeni emekli oldum. Sen, kapıcılık yapıyorsun şimdi dedin. Ben de senin düşünce ve algını bozmamak için kapıcı değilim demedim.”İsmail, gülerek, “boş ver amca, kapıcı dairesini yapmasalar, çalıştıkları apartmanı parmağıyla göstererek “koca apartman , sana da bir yer hazırlarız!” Diyerek, kaldığı inşaata doğru yöneldi. Bir kaç adım gittikten sonra, “İsmail bir dakika” diye seslendim,hızla yanına giderek; “ bugünkü anlaşılmazlığı “MUŞ’LU İSMAİL’İN YÜREĞİ“ adıyla öyküleştireceğim ve kitabımda yayınlayacağım, ne dersin dedim? “ Benim adımda olacak mı amca?” Dedim ya senin yüreğini yazacağım. “Vallah amca bana da verirsen kitaptan, arkadaşlar göstereyim, vaybeee diye, şaşırsınlar!” Dedi. Öyle mutluydu ki…
Ben eve çıkarken günün verdiği tüm yorgunluğu unutup; gülsem mi,ağlasam mı diyerek , karma karışık düşüncelerle, kaybettiğimiz tüm değerleri ve Muşlu işçi İsmail’in tertemiz yüreği, bozulmamış ahlakıyla, gecemin odasına hapsettim… Bizden daha insan birilerinin olduğunu görmek ve onu birebir yaşamak güzeldi…
İNSAN OLDUM
Ay, günle sözlü, yer-gökle
Sen de , ben de olur musun?
Derya için düşer, katre
Sen de, ben de olur musun?
Rüzgarındım, kanadında
Goncalarım gül dalında
Saklanırım sel yolunda
Sen de, ben de olur musun?
Yüreğim, ateşinle harlı
Dört mevsimde, başım karlı
Uyur uyanık, sevdalı
Sen de, bende olur musun?
Yüz yıl önce, yüz yıl sonra
Çocuklara gülsün dünya
Barış için çıktım yola
Sen de, bende olur musun?
Neden doğdum diye sordum?
Yandım, piştim, insan oldum
Bitmez yolda, seni buldum
Sen de , ben de olur musun?
KİŞİ
Sevgisi kadar MUTLU
Bilgisi kadar KARARLI
Ürettiği kadar ONURLU
Paylaştığı kadar BÜYÜK
Merhameti kadar SAYGIN
Dürüstlüğü kadar
İNSANDIR!