ÇANAKKALE SAVAŞINDA UŞAK’LI BİR YİĞİT; BEDEL İSMAİL
Bütün bu efsanelerin koynunda şekillenen Çanakkale için "geçiş-geçit" kelimeleri, aslında tarih boyunca şehrin kaderini de belirleyen anahtar kelimeler olarak çıkar karşımıza.
ÇANAKKALE SAVAŞINDA UŞAK’LI BİR YİĞİT; BEDEL İSMAİL
Bütün bu efsanelerin koynunda şekillenen Çanakkale için "geçiş-geçit" kelimeleri, aslında tarih boyunca şehrin kaderini de belirleyen anahtar kelimeler olarak çıkar karşımıza.

Türk edebiyatında önemli bir yer edinmiş ve sembolleşmiş şairlerden Fazıl Hüsnü Dağlarca’ ’nın da deyimiyle Çanakkale, Türkiye'nin ön sözüdür. Çanakkale geçilmez dedirten ecdadımızdan miras aldığımız vatan sevgisi, bizlere emanet edilmiş olan bu vatana, bugün de yarın da aynı şuurla sahip çıkılacağının da güvencesidir.
Fazıl Hüsnü Dağlarca, Çanakkale Destanı adlı yapıtında kahramanlığını anlattığı ;Uşak Merkez Kamer(Işık) mahallesinde cepheye giden 2 tümene bağlı 24 alay 11 bölükten Onbaşı İsmail’dir.
Bu yiğit Uşaklı hemşerimizi Fazıl Hüsnü Dağlarca dizelerinde şöyle anlatmakta:
2 tümen 24 alay 11 bölükten
(UşaK'ın kamer mahallesi halkından )
İsmail Onbaşı
Bedel İsmail dedikleri hey
10 Ağustos saldırısı başlamış
Bedel İsmail dikmiş yine gözlerini ölümün gözlerine
kamaşmış ölümün gözleri
bakamamış İsmail’e hey.
Yaralanmış yaralanmış, git demişler git demişler geriye
Savaşın tadını yiğitler anlar
Yüzbaşı sargı yerine yollamış zorla
Bacağından da vurulunca hey
O ne ! 10 dakika geçti geçmedi
Sarmış kuşağı yırtarak yaralarını bir bir
Toplamış arkalardaki dağınık erleri kovuklardan
Bedel İsmail,yeniden katılmış saldırıya hey
Yüzbaşı,ne etsin bu yiğide
Dağ ne etsin, bayır ne etsin, maşallah
Savaş bu, gün biter, gece biter
Bitmez tükenmez Bedel İsmail hey
Tarihçiler ve özel ilgi gösterenlerin dışında pek çok kimse Çanakkale Savaşları denince yalnız 18 Mart’ı hatırlar. Oysa 18 Mart Müttefik Deniz Güçleri’nin Çanakkale Boğazını deniz yoluyla geçemeyeceklerini anladıkları gündür. Bu deniz savaşlarının başarısız olması kara savaşlarını gündeme getirir. 18 Mart deniz savaşından 38 gün sonra Müttefikler yine güçlü donanmalarının desteğinde yüzbinlerce askerini kıyılara çıkartmaya başlar. Aylarca süren kara savaşları başlamıştır.
Bu savaşlar içinde bir tanesi ve Uşak’ lı Bedel İsmail’in de kahramanlaştığı 18 Mayıs Kanlı sırt muharebeleridir.
Uşak’lı Bedel İsmail’in de içinde bulunduğu 2. Tümenin çoğunu bu talebeler teşkil eder. Darülfünun talebelerinin hepsi cepheye gitmek için gönüllü başvuruda bulunmuşlar, İstanbul Erkek Liselerinden 55 kişi de tıpkı ağabeyleri gibi gönüllü olurlar.
Bu taarruzun başarıya ulaşması için siper içine gizlenerek canını koruma kaygısına düşmemiş taze kuvvetlere ihtiyaç olduğu düşünülerek İstanbul’dan gönderilen 2. Tümen cepheye sevk edildi. 16 Mayıs’ta Akbaş İskelesine getirilen 2. Tümen 18 Mayıs akşamı taarruz edecekleri siperlere yerleştirildiler.
Ve hücum zifiri karanlıkta 18 Mayıs’ı 19 Mayıs’a bağlayan gecede 03.30 ‘da Anadolu’nun cephesinde hep birlikte başladı.
Ne bir ateş açılmış, ne hücum borusu çalınmış, ne o Türklerin yüzyıllardır bilinen meşhur Allah Allah sesleri duyulmuştu.
Sadece öğrenciler önde subaylarının olduğu sırttan aşağı dalagalar halinde ileri atılmışlardı. Kızılca kıyamet o anda kopmuştu. Tükleri bekleyen Yeni Zelandalı ve Avustralyalı askerler tüm silahları ile büyük bir cayırtı koparttılar.
Bir anda makineli tüfek ve bomba sesleri birbirine karıştı. Baskın kaybolmuştu. Şimdi öğrenciler hücum borularını bir oyunda iniş gibi çalıyorlar, Allah Allah sesleriyle koşuyorlardı. Bu arada şiddetli ateş altında korkunç zaiyata rağmen düşman siperlerine koşuyorlardı.
2. Tümen bandosu Vatan marşını çalmaya başladı.
- Annem beni yetiştirdi bu ellere yolladı
- Bu sancağı teslim etti, Allah’a ısmarladı
- Boş oturma çalış dedi, hizmet eyle vatana
- Sütüm sana helal olmaz saldırmazsan düşmana.
Taarruz 2 saat sürdü. Tan yeri ağarırken Türk taarruzu durdu.
Sonuç korkunçtu; Türklerin ölü ve yaralı sayısı 10 bini bulmuştu. O kadar yol kat ederek İstanbul’dan gelen büyük ümitler bağlanan çoğu öğrenciden oluşan 2. Tümen eriyip gitmişti. 19 Mayıs 1915 günü Çanakkkale savaşlarının en kanlı, en kayıplı günlerinden biri olarak tarihe geçecekti.
10 Ağustosta 8. Tümenin Conk bayırın da ki süngü hücumunda yüzlerce, binlerce kahramanlık arasında Bedel İsmail’in menkıbesi dillere destan olmuştu. O, 24. Alayın 11. Bölüğünde onbaşıydı.
Uşak’ın Kamer Mahallesinden Ömer oğlu İsmail.
10 Ağustos 1915’te, o unutulmayacak zafer gününde, dünyanın en büyük ordularının dize geldiği o günde 8. Tümen düşmana saldırırken, İsmail de mangasıyla katıldı. Bu saldırışta erleri onunla, o da erleriyle yarışıyordu. Hain bir kurşun İsmail’i buldu ve bacağını yaraladı.
Aldırmadı. Şöylece bir sarıp, yarasından habersizmiş gibi savaşa koyuldu. Kanı kesilmemişti. Bunun için yere yuvarlandı. Dişini sıktıysa da kalkamadı.
Arkadaşları nihayet haber vermek zorunda kaldılar. Komutanı onu geriye gönderdi. Yolda fikrini değiştirdi. Ayağını, yine kendisi sardı. Doktorun da yapacağı bu değil miydi? Rastladığı birkaç eri de önüne kattı. Tekrar bölüğüne gelip savaşa katıldı. Ancak akşam savaş duraklayınca, onu geriye gönderdiler. Bu kez sedyedeydi.
Ne var ki sedyenin üzerinde doğrularak, arkadaşlarına ilerisini gösteriyordu. "Düşman bu tepelerde bir daha görülmemeli".
Hakkınızı helal ediniz. Helal olsun, İsmail.
(KAYNAK/UŞAK YEREL TARİH)