Ömer Kahya

Ömer Kahya

Celepzade Abdullah Ağa ve Celep Evi

Yeşile yeni boyandığı belli olan kapıdan kır sakallı,gayet iri ve uzun sayılabilecek boyu ile iyi ve temiz esvapları ile ev sahibi girmişti.Bu adam Celepzade nam ile Abdullah Ağa idi.Kendi lakabını taşıyan çeşmeden adeti üzere abdestini almış ve namaz vaktine kadar evinde zaman geçirecek ti.Henüz  Hacdan döneli on gün olmuştu ve adet üzere kapı yeşile boyanmıştı. bu gece Haccını tebriğe Uşakın önemli şahsiyetleri gelecekti.Kalbinde hafif bir heyecan  duydu.Kimler yoktu ki bugün Celep konağına  misafir olacaklar arasında? Kazanın yöneticileri,eşrafı ve lafı sözü dinlenir zevat hep burada olacaktı.Kaymakam İsmail Hakkı Bey,Naip Mehmet Rıza bey,Müftü Mustafa Asım Efendi,Belediye Reisi Köle oğlu Hafız İbrahim Efendi,Aza Canzade Yusuf Efendi,Aza İbrahim Kethüdazade Tevfik Bey,Aza Başakçızade Ali Efendi,Aza Ali Mollazade Mehmet Efendi,Tiritzade Mehmet Efendi,Yılancızade Osman Efendi,Nakip Ahmet Efendi,Ahmet Tahir Efendi,Hasan Hilmi efendiler.Konuklar baya ağır olunca efendiyi bir düşünce almıştı ki,kadınefendinin sesi ile irkildi.-“beyefendiciğim kahve içer misin?” bu soruya başıyla onay işareti verirken Bülbüller sülalesinden Şenay hanıma bakıyordu.Bu yıl 1314 (1898) olduğuna göre yirmi yıldır aynı yastığa baş koymuşlardı.Kahveyi beklerken duvarda asılı duran kılıca gözü ilişti.Dede yadigarı olan bu kılıç bir Rus subayına aitti.Dedesi Kırım harbine katılmış ve oradan bu kılıç ile dönmüştü.Aslında dedesine hayrandı,gençliğinde Çanlı köprü ile Dibek çeşmesi civarlarında halkın sığırlarını güder öyle geçinirmiş.Gel zaman git zaman harp patlak verince askere alınmış ve dönüşünde edindiği tecrübeleri iş hayatında uygulayınca mal ve mülk sahibi olmuştu.Ardından babası aklına geldi ve bir hüzün çöktü aniden.Gözleri yaşardı,O da bir Rus harbi olan 94 harbine katılmış(1877-78) ve ne yazık ki Bulgar sınırında şehadete erişmişti.Gözleri kılıcın sağında ki kurmalı saate kaydı.Bu saat uğruna dedesinden ve babasından epey sopa yemişti ama yinede seviyordu bu saati.Gidip anahtarıyla saati birkaç kez çevirerek kurdu.Konağın içi boydan boya Uşak ve Hereke halıları ile seriliydi.Canlı renke ve desenler göz alıyodu.Bu arada kahve gelmiş kahvesini yudumluyor du ki kapı çalındı.Kapıda ki adama yukarıya Ağanın oturduğu selamlığa aldılar.Bu gelen Kahya Beşir efendiden başkası değildi.Hafif esmerimsi bir tene sahip bu adamın zayıf ama aynı zamanda çevik bir görüntüsü vardı.İki eli önüne bağlı yüzü yerde yarı boğuk bir sesle –“ağam sürüden iki sığır telef oldu” diyebildi.Ağanın elinde ki kahve fincanı sallandı dökülmeden sehpaya kondu ve ardından tiz bir sesle –“bre adam dua etki bugün önemli bir gün yoksa kafana öküz hamudunu geçirdim” diye bağırıp karşısından kovdu.Gençliğinde böyle durumlarda çok daha gaddar davrandığını anımsadı.Harman yerine bir direk çaktırır cezalıyı oraya bağlatıp aç susuz güneşin altında bir iki gün tutardı.Bu uyguladığı ceza yöntemlerinden sadece biriydi.Ama artık sakinleşmiş eskisi gibi kimseye ağır cezalar uygulamıyordu.Kazanın önde gelen tüccarlarından biriydi.Çarşıda epey dükkan ve akarı vardı.Koca yangında dükkanları yansa da zaman geçirmeden yenilemiş zararını kira fiyatlarını artırarak gidermeye çalışmıştı.İkindi ezanı okunmaya başlayınca tüm bu düşüncelerden sıyrılıp Büngüldek Caminin yolunu tuttu.

Namaz bitince cemaatle musafaha edip dışarı çıktı.Cami avlusunda çocukluk arkadaşı aynı zamanda  tabakhane esnafından Hacı Osman Ağa yı gördü.Ona: “Bey biraderim Allah kabul etsin nasılsın bakalım?” diye sordu.Hacı Osman:”Allah Razı olsun Ağa sağlığına duacıyım, seninle iki lakırtı edelim hele!” diyerek  ağaç gölgesinde bir oturağa oturdular.Bu arada kapıdan çıkan cemaat ve yoldan geçen mahalle halkı ellerini göğüslerine götürerek ve hafif öne eğilerek teşrifat selamı verip geçiyorlardı.O sırada Mektebi Harbiyeyi şahane  zabitanından  Kolağası Şefik Bey Ağaların karşısından atı ile geçerken  selamını vermiş ardından –“Ağalar muhabbetiniz daim olsun.” demiş yoluna yoluna devam etmişti .Abdullah ağa-“Komutan bir acı kahvemizi içmeye beklerim” diyerek karşılık vermişti.Şefik bey başını bir iki defa olur manasında sallayarak atının nallarının çıkardığı sesler çevre binalarda yankılana yankılana uzaklaştı.Hacı Osman  Ağa-“Abdullah ağam,debbağ kör Nikola dan senetle aldığım derinin Kanununievvel taksidini yatıramadım!Kefere ile Osmanlı Bankasından karşılıklı sözleşmemiz var.Aylık yediyüz elli  kaime  nakid, üçbin yüz  ecnebi guruşu  senedi  mevcut.Nakidi telafi ettim zira senette çaresiz kaldım,buna bir çare bulsak?” Celepzade bakışlarını yere çevirip şöyle bir düşündü.Böyle durumlarda aklı iyi çalışır hesap kitabı iyi yapardı.Acele etmez düşünüp en doğruyu bulunca konuşurdu.-“Hacı Osmana  bu üçbin yüz ecnebi guruşu sana aylık banka faiziyle bin beşyüz mecidi altınına denk gelir.senin bunu bir ay daha yatıramaman durumunda  Eybek te Hükümet yolunun üstünde otuz üç  dönümlük bağının ruhuna fatiha okunduğunun alametidir.”Duvarla bitişik yoldan geçen tek katırın çektiği bir asilzadenin hanımını götüren ve her yanı siyah örtü ile kaplı yaylı arabaya bakıp tekrar konuşmaya başladılar.-“Ben şöyle derim:Bu bağın üzümleri tilki kuyruğu ve mor üzümdür.Buraların en meşhur bağlarıdır iyi bilirim.Yaklaşık bir okkası  on guruş bir batmanı seksen guruş bir kantarı altıyüz guruş bir çekisi ise  yirmi iki mecidi altın yapar otuz üç dönümde  bu hesap  dörtyüz elli altına  dört yılda  bin sekiz yüz  Mecidi altına eşittir.Tabi yıl iyi giderse!Şimdi seninle senet yapalım ben sana parayı vereyim sende dört yıl bağı bana devret!” Hacı Osman Ağa acı acı tebessüm etti ve Abdullah Ağanın yüzüne çaresizce baktı.Oysa o Ağanın kendine bu parayı borç vereceğini ummuş taksitle öder giderim diye düşünmüştü.Bir an çocukluk yıllarını hatırlayıp Celepoğlu ile Bağlar arasında Rum çocukları ile taşlı sopalı kavga ettiklerini,iki Rum çocuğun arasında kalan Celepoğlunun acı haykırışlarını ve eline geçirdiği bir meşe sopasıyla Bu iki palikaryayı nerelerine denk geldiğine bakmaksızın vurarak kurtardığını anımsadı.İç çekerek –“Tamam Ağam ben bir düşüneyim sana haber ederim” dedi.Bu sözün ardından kalkıp salavatlaşıp ayrıldılar.Kapıda Cami İmamı Burhan Fakih oğlu Molla  İdris Efendi ile selamlaşarak Biri Burma Cami istikametine biri evinin yoluna doğru yöneldi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kahya Arşivi