Alp Arslan Dur

Alp Arslan Dur

“Atatürk Kocatepe’de “ Fotoğrafı Uşak’ta Tab Edildi

Uşak olmasaydı bu fotoğraf asla günümüze kadar gelmeyecekti.

Uşaklı genç araştırmacı Alp Arslan Dur, yine yaptığı ilginç bir araştırmayla, Kurutuluş Savaşına, Uşak’ın sunduğu en büyük katkılardan birisini gün yüzüne çıkardı.

Atatürk’ün düşünen fotoğrafı Uşak’ta ahırdan bozma bir fotoğraf stüdyosu sayesinde günümüze ulaşabildi

Kocatepe saat: 11.00 Kocatepe deyince ilk akla gelen Atatürk’ün o meşhur pozunu bilirsiniz.

Hani kayalıkların arasında düşünceli halini yansıtan. İşte bu dünyaca meşhur fotoğraf Uşak’ta ahırdan bozma bir fotoğraf stüdyosunda, Atatürk’ün özel fotoğrafçısı Etem Tem tarafından tab edilerek günümüze ulaşmış, orijinal filmler, Yunan ordusunun İzmir’den çekilirken yaktığı Rum Fotoğrafçının dükkânında kül olmuştu.

İçinde bulunduğumuz, “26 Ağustos Büyük taarruz 30 Ağustos Zaferi “ gibi bir ulusun küllerinden yeniden doğduğu bu tarihlerde Uşak’ın nasıl önemli bir rol oynadığını bir kez daha hatırlatalım istedik.

Uşak olmasaydı bu fotoğraf asla günümüz kadar gelmeyecekti. Uşaklı genç araştırmacı Alp Arslan Dur, yine yaptığı ilginç bir araştırmayla, Kurutuluş Savaşına, Uşak’ın sunduğu en büyük katkılardan birisini gün yüzüne çıkardı.

Uşak ile ilgili yaptığı araştırmaların asıl işinin önüne geçemeye başladığını kaydeden Dur, “Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dünyaca ünlü bu fotoğrafının, Uşak’ta bir ahırı fotoğraf stüdyosu haline getirip, basması, bir Uşaklı olarak bana müthiş bir heyecan verdi. BU olayı bütün Uşaklı hemşerilerimin bilmesini istedim” dedi.

 ATATÜRK’ÜN ÖZEL FOTOĞRAFCISI ETEM TEM FİKRET OTYAM’A ANLATTI

Atatürk’ün özel fotoğrafçısı Etem Tem, Afyonkarahisar Kocatepe’de ki “anıt fotoğrafı” nasıl çektiğini, ülkenin kaderini belirleyen o sabahı ve ardından gelen günlerde neler yaşandığını gazeteci Fikret Otyam ile 1960 yılında yaptığı söyleşide şöyle anlatmıştı:

“O sabah Kocatepe’de bulunuyorduk. Taarruz, şafak vakti saat beşte başlamıştı. Mustafa Kemal Paşa, günler ve geceler süren yorgunluğuna rağmen ayakta, vaziyeti adım adım takip ediyor, direktifler veriyordu. Bir ara kumandanlardan ayrıldı. Tek başına, kayalıklar arasında dalgın ve düşünceli dolaşmaya başladı. Zaman zaman sahra dürbünleriyle düşman cephesine bakıyordu... Bir aralık o kayalık tepenin ucuna geldi. Hafifçe eğilmişti. Başparmağı dudaklarının arasındaydı...

Hemen objektifimi çevirdim, adeta nefes almayacak kadar bir sessizlik içinde deklanşöre bastım, resmini çektim. Saat 11’di... O gün 7x11 boyunda sekiz on rulo film çektim. Bir kaç tane 10x15 cam... Mustafa Kemal Paşa, bütün gün ağzına bir lokma koymamıştı...  Gece ric’ate (geri çekilme) başladılar.

2 Eylül’de Uşak’a girdik. Vakit yoktu. Ahır bozması bir yerde bir kaç film yıkadım. Fotoğraflar birbirinden güzeldi. Hemen dört tane yaptım, ertesi sabah götürdüm. İçeri aldılar. Berberi traş ediyordu. Odada portatif bir masa, bir portatif karyola, iki iskemle vardı. Bir aralık odayı işaret etti: “A be.... Bu bir başkumandan odasına yakışmaz” dedi. Salih (Bozok) odayı halılarla süsleyeceğini söyledi. Zira o gün Trikopis getirilecekti. Gazi, fotoğrafları aldı, baktı. Parmaklarını fotoğrafların üzerinde gezdirdi ve çekti: “Çok güzel, “ dedi.

“9 Eylül’dü... Kadifekale’ye çıkmıştık. Zaman güneş batımına yakındı. Deniz pırıl pırıldı... Şehir ayaklar altındaydı... Körfezde bazı vapurlar vardı... Dumanlıydı vapurlar... Bir rapor geldi. Süvarilerimiz İzmir’e girmişti....”Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri..” emri yerine getirilmişti. İzmir bizimdi yine...

YUNAN ORDUSU FOTOĞRAFÇIYI DA YAKTI

“Sonra mı?.. Ha, evet... Sonra otomobillerle şehre girdik. İlk işim bir fotoğrafçı bulmak oldu. Kocatepe’de çektiğim sekiz on rulo filmi bir Rum fotoğrafçıya verdim. Zaman geçirmek için etrafta biraz döndük, dolaştık... Sonra yeniden geldik. Fotoğrafçı geldiğimizi, içeri girdiğimizi görünce “fotoğraflarınız bir harika!” diye bağırdı. Baktım fotoğraflar daha yaş yaştı... Doya doya baktım...Hakikaten birer harikaydı...Taa Uşak’tan İzmir’e kadar bu anı bekliyordum. Fotoğrafların kuruyup, hazır olması için bir gün daha lazımdı. Ertesi günü gelip almak üzere karargaha, Bornova’ya döndük. Ertesi sabah otomobille indik İzmir’e... Millet yollara dökülmüştü... Bayram vardı... “Biraz sonra Mustafa Kemal gelecek” dedik... Görmeliydiniz o anı... İzmir yanıyordu... Ne dost ne düşman belliydi... Cayır cayır yanıyordu İzmir... Fotoğrafçı dükkanının olduğu yere güçlükle varabildik. Fakat ne görelim?.. dükkan yanmıştı...

Uşak’ta o ahır bozması yerde yıkaya bildiğim birkaç film kalmıştı elimde... Ötekilerin hepsi fotoğrafçı dükkanıyla birlikte yandı kül oldu...”

Bu fotoğrafla ilgili olarak Falih Rıfkı Atay, “Bir 26 Ağustos Yıldönümü” yazısında şöyle diyecektir:

“Fotoğraf objektifi, tarihe bu kadar canlı bir eser bırakmamıştır.”

Kaynak: 1- Fikret Otyam, “Etem Tem” röportajı, Ulus Gazetesi, 4 Aralık 1960, Ankara. 2- Falih Rıfkı Atay, “ Bir 26 Ağustos Yıldönümü” Milliyet Gazetesi, 26 Ağustos 1928

Taşpınar Yerel Tarih ve Kültür Dergisi Haziran 2013 Sayı: 10

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alp Arslan Dur Arşivi